Table Of Content16. YÜZYILDA
ALMANLARIN TÜRKLERDEN
KORUNMAK İÇİN YAZDIĞI DUALAR
“Tanrım Bizi Türklerden Koru!”
Türklere Karşı Yazılan Vaazların
Değerlendirilmesi ile Birlikte
Yrd. Doç. Dr. Leyla Coşan
Genel Yayın Yönetmeni: Ersan Güngör
© Yeditepe Yayınevi
Yeditepe Yayınevi: 100
Araştırma-İnceleme Dizisi: 82
İç Tasarım: İrfan Güngörür
Kapak Tasarım: Yılmaz Buhar
Yeditepe Yayınevi
Çatalçeşme Sk. No: 27/15 34410 Cağaloğlu-İstanbul
Tel: (0212) 528 47 53 Faks: (0212) 512 33 78
www.yeditepeyayinevi.com | [email protected]
Leyla COŞAN 1971 yılında Almanya’da doğdu. 1989-1993
yılları arasında Marmara Üniversitesi Alman Dili Eğitimi
Anabilim Dalı’nda Lisans eğitimi gördü. 1993 yılında Alman
Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak
göreve başladı. 1996 yılında yüksek lisansını, 2000 yılında ise
doktorasını tamamladı. 2003 yılında yardımcı doçent olan
Coşan halen Marmara Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak
görev yapmaktadır.
Önsöz
Bu çalışmanın ortaya çıkmasında adı geçen şahıslara
teşekkürü borç bilirim. Araştırmalarımı üç aylık DAAD
(Alman Akademik Değişim Servisi) bursu ile Heidelberg
Üniversite’sinde sürdürdüğüm zaman içerisinde ve ondan
sonraki dönemlerde de yardımseverliğini, konukseverliğini ve
desteklerini esirgemeyen Prof. Dr. Wilhelm Kühlmann’a
teşekkür ederim. Ayrıca Mannheim ile Marmara Üniversitesi
Bölümler arası yapılan antlaşma (GIP, Germanistik bölümleri
arasında Ortaklık antlaşması) kapsamında bizi her yıl bir
aylığına Mannheim Üniversite’sine davet ederek araştırma
yapma imkânını sağlayan Prof. Dr. Beate Henn-
Memmesheimer’e ve bölüm çalışanlarından Joachim Franz’a
teşekkür ederim.
Mannheim Üniversitesi Kütüphanesi çalışanlarından
Elisabeth Stulken, Dorothea Horz, Kerstin Kaltenbach ve
Michael Wagner’e, Münih Kütüphanesi çalışanlarından
Stephanie Fischer’e ve IDS (Alman Dil Enstitüsü) Kütüphane
yöneticisi Eva Teubert’e yardımlarından ötürü teşekkür
ederim. Ayrıca Prof. Dr. Inken Keim, eşi Hartmut Zingelmann
ve Prof. Dr. Gisela Harras’a göstermiş oldukları
konukseverliklerinden dolayı teşekkür ederim.
Marmara Üniversitesi, Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü
hocalarından sayın Doç. Dr. Hakan Çil’e tezin oluşumunda
bulunduğu değerli katkılarından, yardımseverliğinden ve
engin bilgisiyle yönlendirmelerinden dolayı teşekkürü borç
bilirim. Marmara Üniversitesi, Alman Dili Edebiyatı Bölüm
Başkanı Prof. Dr. Acar Sevim’e ve bölüm arkadaşlarıma,
özellikle Dr. Ayfer Aktaş’a ve emekli hocalarımızdan Sayın
Türkan Neşe Tirkeş’e manevi katkılarından ötürü teşekkür
ederim.
Her zaman yanımda olan ve desteğini hiç bir zaman eksik
etmeyen sevgili eşim Hüseyin Gazi Coşan’a, bana verdikleri
enerjiden dolayı, yardımseverliği, olgunluğu, çalışkanlığı ve
neşesiyle biricik kızım Eylül Yağmur’a, çığlıkları ve
gülümsemeleriyle hayatımıza renk katan oğlum Deniz’e ve
son olarak değerli anneme teşekkürü borç bilirim.
Giriş
Avrupa Birliği tartışmalarının hiç gündemden düşmediği bu
yıllarda Türk imgesi[1] konusunun irdelenmesi yeniden
güncellik kazanmıştır. Bu konuda gerek Almanya, gerek
Türkiye’de çok sayıda önemli çalışmalar yayınlanmıştır. Bu
çalışmalar tarihî bir süreç içerisinde Avrupalıların Türklere
bakışını ortaya koyarak yüzyıllardır aktarılan önyargıları
farklı açılardan ele almışlardır. 16 yüzyılda Türk imgesi
konusuna gelince çalışmaların sayısının hem Almanya, hem
de Türkiye’de hızla arttığı ortaya çıkmaktadır.
Türk imgesiyle ilgili araştırmalar yaptığım süre içerisinde,
16. yüzyılda “Türk duaları” olarak adlandırılan bir türün
dikkatimi çekmesi sonucunda konu hakkında bilimsel
çalışmaların varlığı tarafımca taranmaya başlanmıştır. Kısa
bir süre sonra konuyla ilgili kapsamlı bir çalışmanın olmadığı
ortaya çıkmıştır. Carl Göllner, Winfried Schulze ve Margret
Spohn, “Türk duaları” konusuna kitaplarında, Wilhelm
Kühlmann ve Martin Brecht ise makalelerinde değinmişlerdir.
Carl Cosack’ın ise “Türk duaları” konusunda makale yazan
tek kişi olduğu tespit edilmiştir.
Yukarıda adını saydığım isimler dışında, “Türk duaları”
konusunda örnek teşkil edecek bilimsel bir çalışmanın
bulunmamasından dolayı, literatürün tespit edilmesi ve
taranması aşaması, çalışmanın temel güçlüklerinden birini
teşkil etmiştir. Dualara ulaşmak için VD 16[2] adlı, her cildin
yaklaşık olarak 700-900 sayfa kalınlığında olan, 22 ciltlik
katalog taranmıştır. Bu çok önemli kaynakçada 16. yüzyılda
yayınlanmış yazınsal ürünlerin neredeyse tümü yer
almaktadır. Bunlar arasında dua, vaaz ve ilahi kitapları,
kronolojiler, gazete haberleri, el ilanları (Flugblätter),
talimatnameler ve benzeri yazılar da bulunmaktadır. Katalog
ayrıca, yazının, ne zaman, nerede ve kimin tarafından
yazıldığı bilgisini içermektedir. Bunun dışında söz konusu
katalog, metinlerin, kitapların vs. Almanya’nın hangi şehrinde
ve kütüphanesinde bulunduğu ve bunların genel durumlarına
ilişkin bilgilere yer vermektedir. Çalışmanın gidişatı açısından
son derece değerli olan bu kataloğun ne yazık ki bazı eksikleri
bulunmaktadır. Bu da kitapta yer alan kaynakçaların
bulunduğu yerlerle ilgilidir. Örneğin Münih Devlet
Kütüphanesi’nde bulunması gereken kitapların bazılarının,
kayıp olduğu, söz konusu kütüphanede yer almadığı, ya da
VD 16’de belirtilmediği halde orada bulunduğu ortaya
çıkmıştır. Ancak bu eksikliklerin giderilmesi için kataloğun
sürekli olarak yenilendiğini vurgulamak gerekmektir.
Çalışmanın diğer zorluklarından birisi incelenen metinlerin
çok eski oluşundan kaynaklanmaktadır. Buna bağlı olarak
zaman zaman kitapların dar ciltlenmesi nedeniyle yazılar
okunamamakta, incelenen kitabın sayfaları eksik, yırtık, silik,
kimi zaman ise dış etkenler sonucu yıpranmış olabilmekte, bu
ise incelemeleri zorlaştırmaktadır. Almanya’nın çeşitli
kütüphanelerinde bulunan kitaplara ulaşabilmek çalışmanın
diğer güçlüklerinden birini teşkil etmiştir. Kitaplar ancak
mikrofilm veya mikrofiş halinde gönderilmektedir. Dijital
hale getirilmemiş kitapların gönderilmesi söz konusu
değilidir. Bu durumda kitapların dijital hale getirilmesi
ücretinin okuyucu tarafından karşılanması gerekmektedir.
Türk tehdidi denince akla ilk gelen ülke Avusturya’dır.
Avusturya’nın kültürel yaşantısını etkileyen tarihî olaylar, o
dönemin yazınsal ve kültürel alanlarında olduğu gibi
günümüzde de birçok alanda hala izlenebilmektedir. Ancak
Türklerden korkan sadece Avusturyalılar olmamıştır. Birçok
ülkenin yanı sıra Almanya’da bu korkunun etkisi altında
kalmış ve bu da, bugün pek bilinmese de, o dönemin yazınsal
ürünlerine fazlasıyla yansımıştır. 16. yüzyılda Türk-Alman
ilişkilerinden bahsetmek, öncelikle savaş, savaşın etkileri ve
bunların literatüre yansıması demektir. Türk-Alman
ilişkilerini belirleyen bu tarihî olaylar, Türk savaşlarının boy
gösterdiği, Avrupalıların ve konumuz gereği Almanların
Türklerden korktuğu hatta dehşete kapıldığı bir dönemdir.
Almanların kendi içlerinde, başta mezhep çatışmalarından
dolayı, siyasi ve toplumsal sorunlar yaşaması, kargaşanın
boyutlarını arttırmıştır. Mezhep ayrımı ile birlikte teritoryal
devlet yapısının oluşmaya ve gelişmeye başladığı bu yüzyılda
devlet[3] yönetimi bölgelere ayrılarak zayıflamıştır. Bu güç
kaybından kaynaklanan sorunların yanı sıra, “Türk
tehdidi”nin de tekrar ortaya çıkması, Almanya’da var olan
toplumsal düzenin sorgulanmasına da neden olmuştur.
“Türk”, 16. yüzyılda Alman toplumundaki herkesin ilgisini
çeken konu haline gelmiştir. Bu bağlamda savaşla ilgili
bilgiler Almanların en çok merak ettiği konulardandı:
Örneğin Türklerin nereleri feth ettiği, o bölgelerde
yaşayanlara neler yapıldığı, savaşlarda Hristiyan birliklerinin
yaşadıkları zorlu mücadele, ele geçirilen Türkler gibi. O
dönemin en önemli iletişim aracı olan gazeteler vasıtasıyla
insanlar “düşman” ve onun yaptıkları hakkındı
bilgilendirilirdi. Ancak Türk konusuna duyulan ilgi sadece
savaşlarla sınırlı kalmamıştır. Kültürel, dinsel ve toplumsal
düzendeki farklılıklar da merak edilmekteydi. Bu ihtiyacı
gidermek için “Türk literatürü”[4] kapsamında Türklerle
ilgili, onların dinini, askerî ve siyasal düzenini, gelenek ve
göreneklerini anlatan çok sayıda Türckenbüchlein (Türk
Kitapçığı)[5] basılmıştır. Ancak yoğun ilgi gören[6] ve
bundan dolayı çokça basılan söz konusu kitaplar, yabancı olan
Türk’ü anlatmaktan çok, düşman kimliğini ön plana
çıkarmışlardır[7].
16. yüzyılda toplumu etkisi altına alan Türk tehdidi, güncel
hayatın ve tartışmaların da odak noktasını oluşturmaktaydı.
Türklerin Avrupa’ya ilerlemeleri ve savaşların gidişatıyla
ilgili haberlerin durmaksızın yayınlandığı bir dönemde,
insanlar da düşmana karşı neler yapılabileceği konusunda
fikir yürütme ihtiyacı duymuştur. Devlet bünyesindeki
tartışmalar genelde topluma açıklanmadığından, konu
hakkında basılmış yazılar da sınırlıydı. Devlet kanalıyla
topluma sunulan yazılarda ise propaganda faaliyetleri ön
planda tutulmuş, siyasi gelişmeler üzerinde etkin olmayan
halk yönlendirilmiş ve sakinleştirilmeye çalışılmıştır. Bunun
için bir yandan Trostrede (Teselli Konuşması) ya da
Trostschrifft (Teselli Yazısı) gibi yazılar[8] yayınlanmış, diğer
yandan kiliselerde vaazlar okunmuştur. Bunun dışındaki
yayınlarda ise devlete ve ordunun Türk savaşları konusundaki
etkinliğine şüpheyle bakıldığı ve eleştirel bir yaklaşımın
sergilendiği, satırlar arası ifade edilmiştir[9].
Geniş bir kitleye hitap ederek, Türk imgesinin pekişmesini
sağlayan propaganda ağırlıklı çalışmalar bunlarla sınırlı
değildi. Hem gazetelerde, hem de bağımsız olarak yayınlanan
Mahnungen (Uyarılar) ya da Warnungsschriften (ihtar
yazıları)’da dönemin önemli propaganda araçlarındandı.
Description:"Tanrım yardımcı ol bize sözlerinle
Papa'nın ve Türklerin cinayetini engelle
Senin oğlun olan İsa'yı
İsterler senin tahtından indirmeyi"
Martin Luther'in Türklere Karşı Çocuk Duası
Avrupa arşivleri ışığında "Avrupa'da Türk Korkusu"nu ele alan titiz bir çalışma:
-Avrupa'