Table Of ContentSana Sesleniyorum / Karin Fossum
Orijinal Adı: Calling Out For You!
© J.W. Cappelens Forlag, A.S., 2001
© Dharma Yayınları, 2006
1. Basım: Ağustos 2006, Dharma Yayınları
Yayıncı: Namık Kemal Atalay
Genel Yayın Yönetmeni: Hasan Öztoprak
İngilizceden Çeviren: Elif Subaş
Norveççeden Çeviren: Charlotte Barslund
Yayına Hazırlayan: Özlem İşbilir
Düzelti: Ayten Koçal
Kapak Tasarımı: Mithat Çınar
Sayfa Düzeni: Çiğdem Dilbaz
Şefik Matbaası'nda basılmıştır.
Marmara San. Sit. M Blok No: 291
İkitelli İstanbul
Tel: (0 212) 472 15 00/3 hat
Kütüphane Bilgi Kartı (CİP):
Karin Fossum
Sana Sesleniyorum
Polisiye, Roman
İstanbul, Dharma Yayınları, 2006, 336 sayfa
ISBN: 9944986283
Dharma
Yayınevi: istiklal Cad. Tütüncü Çıkmazı
No: 3/34, Galatasaray/Beyoğlu, istanbul
Tel: (0 212) 249 10 656667 • Faks: (0 212) 249 10
eposta: [email protected]
Satış ve Dağıtım: Mollafenari Sok.
No: 17 Cağaloğlu/İstanbul
Tel: (0 212) 512 81 21 • Faks: (0 212) 512 50 21
eposta: [email protected]
internet satış adresi: vww.dharma.com.tr
Sana Sesleniyorum
Karin Fossum
İngilizceden çeviren: Elif Subaş
DHARMA®POLİSİYE
Karin Fossum, Oslo'da yaşamaktadır. Pek çok roman ve
kısa öykülerden oluşan iki seri yazmıştır. Dedektif Sejer
karakterine yer verdiği polisiye romanları Avrupa'da oldukça
beğenilmiş ve romanları on altı dile çevrilmiştir.
Finn Skarderud’a teşekkürler
Bölüm 1
Sessizlik, bir köpeğin havlamasıyla bozuldu. Anne,
lavabonun başından doğruluyor ve gözlerini pencereden dışarı
dikiyor. Köpek gırtlaktan gelen kısık bir sesle havlıyor. Siyah,
kaslı vücudu heyecandan titriyor.
Sonra anne oğlunu görüyor. Oğlu kırmızı Golf'ten çıkıyor ve
mavi torbayı yere bırakıyor. Pencereye doğru bir göz atıp
annesinin belli belirsiz hatlarını seçiyor. Köpeğin yanına
gidiyor ve zincirini çıkarıyor. Hayvan ona doğru atılıyor.
Yerlerde yuvarlanıp etrafa toz toprak saçıyorlar. Köpek
hırlıyor ve kadının oğlu bağırarak hayvana sevecen küfürler
ediyor. Bazen avazı çıküğı kadar bağırıyor ve Rottweiler'in
burnunu tokatlıyor. En sonunda hayvan sakinleşiyor. Adam
yavaşça ayağa kalkıyor. Pantolonundaki toz toprağı silkeliyor.
Bir kez daha pencereye göz atıyor. Köpek tereddütlü bir
şekilde ayağa kalkıyor ve adamın önüne siniyor. İtaatkâr bir
şekilde gelip ağzının köşesini yalamasına izin verene kadar
hayvan kafasını kaldırmadan duruyor. Sonra adam eve gidip
mutfağa giriyor.
"Aman Tanrım, şu haline bir bak!"
Mavi gömleği kan lekeleri içinde. Elleri kesiklerle dolu.
Köpek yüzünü de çizmiş.
"Bugüne kadar böyle bir şey görmedim," diyor kadın ve
kızgın bir şekilde burnunu çekiyor. "Çantayı bırak. Birazdan
yığınla çamaşır yıkayacağım."
Çiziklerle dolu kollarını göğsünde kavuşturuyor. Kolları,
vücudunun geri kalanı gibi güçlü. Yüz kiloya yakın ve bir
gram bile yağ yok. Yeni kas çalışmış, vücudu sıcacık.
"Sakin ol," diyor annesine. "Ben yıkayacağım."
Kadın kulaklarına inanamıyor. O, kendi elbiselerini mi
yıkayacak?
"Neredeydin?" diyor. "Altıdan on bire kadar çalışmadın,
değil mi?"
Oğlu bir şeyler mırıldanıyor. Sırtı annesine dönük.
"Ulla'yla beraberdim. Çocuk bakıcılığı yapıyorduk."
Annesi oğlunun geniş sırtına bakıyor. Adamın saçları
sapsarı ve fırça gibi diken diken. İnce kırmızı çizgilere
boyanmış. Sanki yanıyormuş gibi görünüyor. Adam bodrum
merdivenlerinde gözden kayboluyor. Kadın eski makinenin
çalıştığını duyuyor. Lavabodan suyu boşaltmaya başlıyor ve
gözlerini avluya dikiyor. Köpek kafası ön ayaklarının üstünde
yatmış. Işığın son kalıntıları gözden kayboluyor. Oğlu geri
dönüp duş alacağını söylüyor.
"Bu saatte duş mu alacaksın? Spor salonundan daha yeni
geldin?"
Adam karşılık vermiyor. Daha sonra annesi çinilerle kaplı
banyodan yankılanan sesini duyuyor. Oğlu şarkı söylüyor.
Ecza dolabının kapağı çarpıyor. Büyük ihtimalle plaster
arıyor, aptal çocuk.
Annesi gülümsüyor. Bu kadar şiddet hoş görülebilir. Ne de
olsa o bir erkek. Daha sonra, annesi bunu asla unutmayacak.
Hayatın güzel olduğu son an.
Her şey Gunder Jomann'ın yolculuğuyla başladı. Gunder
kendine bir eş bulmak için Hindistan'a kadar gitti. İnsanlar
sorduğunda, bunu niçin yaptığını söylemedi. Bunu kendi
kendine itiraf etmek bile çok zordu. Bu, dünyayı biraz
görmek için yapılan bir yolculuktu, diye iş arkadaşları
sorduğunda açıkladı. Ne kadar aşırı bir savurganlık! Kendisi
için neredeyse hiç para harcamamıştı. Çok nadir gece çıkardı,
Noel partisi davetlerini hiç kabul etmezdi; ya eviyle ya
bahçesiyle ya da arabasıyla meşgul olurdu. İnsanların bildiği
kadarıyla hiçbir kadınla da beraber olmamıştı. Dedikodular
Gunder'in canını sıkmazdı. 0 kesinlikle azimli bir adamdı.
Yavaştı bu inkâr edilemezdi ama acele etmeden istediği yere
gelmişti. Zaman ondan yanaydı. Elli bir yaşındayken
akşamları bir kitabın kız kardeşi Marie'nin hediyesi
sayfalarını karıştırdı: Bütün Ulusların İnsanları. O güne kadar,
tarım makineleri satan küçük ve sağlam işyeri haricinde hiçbir
yere gitmediğinden, kız kardeşi en azından koca dünyada
olup bitenlerin resimlerini görebilme şansını
kesinleştirebilirdi. Gunder kitabı okudu ve resimlere baktı.
Hindistan'dan çok etkilendi. Alınlarında kırmızı noktalar olan
güzel kadınlar.
Boyalı gözleri, flört edercesine gülümsemeleri. İçlerinden
biri kitaptan ona baktı ve Gunder kısa bir süre sonra tatlı
rüyalara daldı. Hiç kimse Gunder gibi hayal kuramazdı.
Gözlerini kapattı ve uçtu. Kadın kırmızı kıyafeti içinde bir tüy
kadar hafifti. Gözleri siyah cam gibi koyu ve derindi. Saçları
altın rengi fırfırları olan bir eşarbın altında gizlenmişti. Bu
fotoğrafa aylardır bakıyordu. Bir Hintli eş istediğinden
emindi. Bunun nedeni itaatkâr ve fedakâr bir kadın istemesi
değil, şefkat gösterebileceği ve tapabileceği birini istemesiydi.
Norveçli kadınlar tapılmak istemezlerdi. Aslında onları ve ne
istediklerini hiç anlamamıştı. Çünkü ona göre hiçbir eksiği
yoktu. Bir evi, bir bahçesi, bir arabası, bir işi ve iyi donanımlı
bir mutfağı vardı. Yerden ısıtmalı bir banyosu, bir
televizyonu, bir videosu, bir çamaşır makinesi, bir
kurutucusu, bir mikrodalga fırını, istekli bir kalbi ve bankada
parası vardı. Gunder aşkta şanslı olup olmadığınızı belirleyen
başka, çok daha soyut faktörler olduğunu biliyordu o bir geri
zekâlı değildi. Bununla beraber, öğrenilebilecek ya da satın
alınabilecek bir şey olmadığı sürece onun işine yaramazdı.
Senin de zamanın gelecek, derdi annesi, kocaman hastane
yatağında ölüm döşeğinde yatarken. Babası yıllar önce
ölmüştü. Gunder iki kadınla beraber büyümüştü, annesi ve kız
kardeşi Marie. Annesi yetmiş yaşma geldiğinde beyninde bir
ur çıkmıştı. Çoğu zaman kendinde olmazdı. Gunder onun
tekrar tanıyıp sevdiği kişi haline dönmesini sabırla beklerdi.
Senin de zamanın gelecek. Sen çok iyi bir çocuksun, Gunder.
Bir gün güzel bir kadın karşına çıkacak, göreceksin.
Ama o karşısına çıkan hiç kimseyi görmedi. Neticede
Hindistan'a bir uçak bileti aldı. Orasının fakir bir ülke
olduğunu biliyordu. Belki de orada onunla Norveç'e, ona ait
olan bu güzel eve beraber gelme teklifini geri çeviremeyecek
bir kadın bulabilirdi. Eğer isterlerse ailesinin ziyaret
masraflarını ödeyebilirdi. Hiç kimseyi birbirinden ayırmak
istemiyordu. Eğer eşinin karmaşık bir inancı varsa, o zaman
kesinlikle onu engellemeyecekti. Gunder kadar sabırlı çok az
insan vardı. Eğer kendine bir eş bulabilirse!
Ortada başka seçenekler de vardı. Ama diğer insanlarla,
yabancılarla beraber Polonya'ya giden bir otobüse binecek
cesareti yoktu. Tayland'a giden bir uçağa atlamak istemedi.
Oradan dönenler hakkında bir yığın söylenti vardı. O kendi
kendine bir kadın bulmak istedi. Her şey tamamen ona ait
olmalıydı. Oturup farklı kadınların fotoğraf ve
tanımlamalarının olduğu katalogları karıştırma ya da birbiri
ardına kendilerini sundukları televizyon ekranına bakma fikri
Gunder için bunu düşünmesi bile hoş değildi. Asla bir karar
veremeyecekti.
Okuma lambasından gelen ışık kelleşen başını ısıttı. Bir
haritada Hindistan'ı ve büyük şehirlerini buldu: Madras,
Bombay, Yeni Delhi. Deniz kenarındaki bir şehri beğendi.
Çoğu Hintli İngilizce konuşuyordu ve bundan dolayı
rahatladığını hissetti. Hatta Bütün Ulusların İnsanları na göre
bazıları Hıristiyan'dı. Hıristiyan olan ve iyi İngilizce bilen bir
kadınla karşılaşması harika bir tesadüf olabilirdi. Yirmi ya da
elli yaşında olması o kadar da önemli değildi. Çocuk yapmayı
beklemiyordu, aşırı hırslı değildi ama eğer eşi isterse
anlaşmanın bir parçası olarak bunu kabul edebilirdi. Pazarlık
etmesi gerekebilirdi. Diğer ülkelerde onlarınkinden farklı olan
birçok âdet vardı; eğer sorun paraysa cömertçe karşılığını
ödeyecekti. Annesi öldükten sonra hatırı sayılır derecede bir
miras kalmıştı.
Her şeyden önce bir seyahat şirketi bulması gerekiyordu.
Önünde dört seçenek vardı. Biri alışveriş merkezindeydi.
Sadece duvara yaslanıp broşürlere bakabileceğiniz bir
tezgâhtan ibaretti. Gunder oturmayı tercih ederdi. Bu ayakta,
aceleyle yapabileceğiniz bir şey değil, önemli bir karardı.
Şehre gitmesi gerekiyordu; orada üç seyahat şirketi vardı.
Telefon fihristinde aradı. Sonra Marie'nin onu ayartmak için
evde bıraktığı bir tatil broşürünü hatırladı. Al işte Marie, diye
düşündü ve "H"nin altındaki indekse baktı. Honolulu. Hawaii.
Hindistan'a hiç tatil yok muydu? Havana'yı buldu ama bu fikri
aklından çıkardı. Ya Hindistan olurdu ya da başka bir yer
olmazdı. Doğrudan havaalanını arayıp yerini ayıracaktı. Her
zamanki gibi bu işin üstesinden gelecekti, hep gelmişti ve
Description:Dedektif Sejer, küçük bir Norveç kasabasında zorlu bir katilin peşinde.
Huzurlu bir Norveç kasabasında yaşayan, orta yaşlı ve sessiz Gunder Jomann, Hindistan gezisinden evli bir adam olarak döndüğünde hayatında her şeyi elde ettiğini düşünmektedir. Ama Hintli karısı yanına g