Table Of ContentMEVLANA CELÂLEDDİN RÛMİ’NİN
BÜTÜN ESERLERİNDEN SEÇMELER
Hazırlayanlar: Doç. Dr. Dilaver Gürer,
Yard. Doç. Dr. Sezai Küçük
Dr. Naci Bakırcı, Bekir Şahin, Erol Ertürk
Jenerik
Yayın Yönetmeni: Ali Erdoğan
Yayın Danışmanı: Metin Karabaşoğlu
Editör: Emine Kaptan
İç Tasarım: Ahmet Ay
Kapak Tasarımı: Kenan Bıyıklı
ISBN: 978-975-269-460-6
Sanayi Cd., Bilge Sk., No: 2 Yenibosna
34196 Bahçelievler / İstanbul
Tel: (0212) 551 32 25
Faks: (0212) 551 26 59
www.nesilyayinlari.com
[email protected]
© Fikir ve Sanat Eserleri Yasası gereğince bu eserin yayın hakkı anlaşmalı olarak
Nesil Basım Yayın Gıda Tic. ve San. A.Ş.’ye aittir. İzinsiz, kısmen ya da tamamen
çoğaltılıp yayınlanamaz.
Dijital Yayıncılık Direktörü: Uğur Turan
Dijital Yayın Tarihi: Şubat 2013
Bu eserin e-kitap çevrimi Nesil Digital tarafından yapılmıştır.
www.nesildigital.com
MESNEVÎ’DEN SEÇMELER
Hazırlayan: Dr. Naci Bakırcı
BİRİNCİ BÖLÜM
İlim–İnsan–Peygamber–Mürşid–Mucize–
Aşk–Hikmet
Zevk sahibi olmayan sihri mucizeyle mukayese ederek her
ikisinin de esası hiledir sanır.
Yüce Allah açıkça meydanda olmadığından, bu peygamberler
Hakk’ın vekilleridir.
Peygamberler, halk nazarında gözbebeği gibi küçük görünürlerdi
ama felekten kurtuluş yolunu görmüşlerdi.
Hakk’ın arıya öğrettiğini, aslan ve ejderha bilmez.
Bilgi, Süleyman mülkünün hâtemidir, bütün âlem cesettir, ilim
can’dır.
Fakat okur da dediğini tutmazsan farz et ki peygamberleri
velileri görmüşsün inanmadıktan, onlara uymadıktan sonra ne
fayda!
Kâmil, toprağı tutsa altın olur; nakıs, altını ele alsa toz toprak
kesilir.
Âdem, yeryüzüne ağlamak için daima feryat etmek, inlemek ve
mahzun olmak için gelmiştir.
Âdem, Firdevs’ten, yedi kat göklerin üstünden ayakları
dolaşarak en adi yere, ta kapı dibine, özür dilemek için gitti.
İlim ve hikmet helal lokmadan doğar; aşk ve rikkat helal
lokmadan meydana gelir.
Bir lokmadan hasede uğrar, tuzağa düşersen; bir lokmadan
bilgisizlik ve gaflet meydana gelirse sen o lokmayı haram bil!
Velilerde Mevla’dan öyle bir kudret vardır ki atılmış oku, yoldan
geri çevirirler.
Allah’ın velisi, pişman olursa sebeplere eserlerin kapılarını
kapar fiilleri neticesiz bırakır. Fakat bunu, Allah’ın eliyle yapar.
Veliler, hatırlatma ve unutturmaya kadirdirler; şu hâlde herkesin
gönlüne hâkimdirler.
Padişahlar, kendilerine kul olana kul olurlar.
Ben öyle bir aşka gark olmuşum ki evvel gelenlerin aşkları da
benim bu aşkıma batmış, yok olmuştur, sonra gelenlerin aşkları
da!
Padişah, birisi yüzünü gördükten sonra başkasına meylederse
kıskanır.
Gayretullah buğdaya benzer, harmandaki saman da insanların
kıskançlığıdır.
Kendi kendine huzur tavlasını oynamak için bu “ben” ve “bizi”
vücuda getirdin.
Allah’ın inayeti olmadıkça Allah yolunda hiçiz hiç!
Agâh ol ki veliler, zamanın İsrafil’idirler.
Ölüler onlardan can bulur, gelişirler.
Mustafa “Beni görene, benim yüzümü gören kişiyi görene ne
mutlu” dedi.
İstersen o nuru, son çırağdan al, istersen ilk çırağdan hiç fark
yok.
Nuru, dilersen son gelenlerin mumundan gör, dilerken
geçmişlerin mumundan.
Ey hoş arkadaş! Âşık, halis ve saf şarabı, kendisinden bulur,
onunla gıdalanırsa bu makamda artık akıl kaybolur, bu sırra akıl
ermez.
Bunu duy da bil ki Allah, kimi kendisine davet ettiyse o kimse
bütün dünya işlerinden vazgeçmiştir.
Ey körler güruhu! Ne iştesiniz, ne yapıyorsunuz? Aranıza bir
gören kişi alın!
Sen de sana sopa verenin eteğini tut. Bak bir kere Âdem
Peygamber istidlâl ve isyan yüzünden neler çekti?
Bu din lezzeti eğer akla aykırı olmasaydı bunca mucizeye hacet
var mıydı?
Yarabbi, muhtaçlara ihtiyaçları olan şeyi verenleri doyur
verdikleri her dirheme karşılık yüz bin ihsan et!
Yarabbi, malını esirgeyenlere de ziyan içinde ziyandan başka
şey verme!
Ebu Cehil, Ahmet’i görüp “Benî Haşim’den çirkin bir çehre
zuhur etti” dedi.
Ahmet ona dedi ki: “Haddini tecavüz ettinse de doğru
söyledin”.
Sıddık görüp “Ey güneş! Ne doğudansın, ne batıdan. Latif bir
surette parla, âlemi nurlandır”, dedi.
Ahmet dedi ki: Ey aziz, ey değersiz dünyadan kurtulan! Doğru
söyledin.
Orada bulunanlar “Ey halkın ulusu, ikisi biri birine zıt söyledi,
sen ikisine de doğru söyledin, dedin… Neden?” diye sordular.
Peygamber “Ben Rabb’imin eliyle cilalanmış bir aynayım. Türk,
Hint’li nasılsalar, ben de o sureti görürler” dedi.
Dinleyen susuz ve arayıcı olursa vazeden ölü bile olsa söyler.
Peygamberler dedi ki: “Kadınlar akıllı kişilere, ehli dil olanlara
fazlasıyla galip olurlar.”
Fakat cahiller, kadına galebe ederler. “Çünkü onlar sert ve kaba
muameleli olurlar.”
Sevgi ve acıma, insanlık vasfıdır; hiddet ve şehvetse hayvanlık
vasfıdır.
Şaşılacak şey… Bu renk, renksizlik âleminden zuhura geldiği
hâlde, renksizlikle nasıl savaşa girişir?
Gül dikenden meydana gelmiştir, diken de gülden… Böyle
olduğu hâlde niçin savaşa, maceralara düşmüşlerdi… gibi bir sual
hatıra gelirse bil ki ya hakikatte savaş değildir, bir hikmet içindir,
eşek satanların kavgaları gibi bir hiledir. Bir sanattır.
Yahut ne savaş, ne hikmet… Hayretten ibarettir. Bu viraneliktir
içinde define aramak gerek.
Ululuk sahibi Allah’ın kullarından velilerinden baş çeker,
uzaklaşırsan bil ki onlar senden hoşlanmıyorlar, onlar seni
istemiyorlar.
Onların kehribarları vardır, meydana çıkarırlarsa senin saman
çöpü gibi varlığını deliye döndürür, kendilerine çekerler.
Nâr ehliyle nur ehli, görünüşte karışıktır ama aralarında Kafdağı
çekilmiştir.
Dostların birbirlerine armağan sunmaları, dostluğa nazaran ancak
görünüşe ait şeylerdir. Fakat bu suretle o armağanlar, gönüllerde
gizli bulunan sevgilere şahadet eder.
Allah, Âdem’e üç arşın bir boy verdiği hâlde ruhlarda, levhlerde
ne varsa hepsini gösterdi.
Allah, ona ezelden ebede kadar ne varsa ve ne olacaksa önceden
ve “Allemelesma”sından ders verdi, öğretti.
Bu suretle melekler, onun ders vermesine hayran oldular,
kendilerinden geçtiler. Onun takdisiyle başka bir mukaddesliğe
eriştiler.
Peygamber “Allah; ben, yücelere, aşağılara, yere, göğe, hatta
Arş’a sığmam. Bunu, ey aziz, yakinen bil. Fakat şaşılacak şeydir
ki inanan kişinin kalbine sığarım. Beni arasan inanan gönüllerde ara
buyurdu” dedi.
Arş, bile o nuruyla, o genişliğiyle beraber Âdem’i görünce
yerinden kalktı.
Yeryüzündeydik ama yerden gafildik, orada gömülü olan
defineden haberimiz yoktu.
Allah’ın bir çeşit cömertliği, yoksulları meydana çıkarır, bir
başka cömertliği de onlara bol, bol ihsanda bulunur.
Şu hâlde yoksullar, Allah’ın cömertliğine aynadırlar. Hak ile Hak
olan ve varlıktan tamamıyla geçen hakiki yoksullarsa mutlak nur
olmuşlardır.
Kül âşığı olanlar, bu cüz’e müştak olmazlar. Cüz’e müştak olan,
külden mahrum kalır.
Padişah bir havuza benzer. Maiyetini de lüleler gibi bil. Su,
göllere lülelerden akar. Ama bahçıvan gülü güzün de görür. Bu bir
kişinin görüşü yok mu? Yüzlerce cihanın görüşünden iyidir. Zaten
Cihan O bir kişiden ibarettir. Geri kalanlar, hep onun tâbileridir,
hep onun yüzünden geçinenlerdir.
Pir, yaz mevsimidir; halk ise güz ayı… Halk, geceye benzer, Pir
aya…
O öyle bir Pir’dir ki iptidası yoktur, ezelîdir. Öyle tek ve eşsiz
inciye eş yoktur.
Pir’i bul ki bu yolculuk, Pir’siz pek tehlikeli, pek korkuludur,
afetlerle doludur.
Kendine gel! Hiç görmediğin o yola yalnız gitme, sakın yol
göstericiden baş çevirme!
Ey nobran! Pir’in gölgesi olmazsa gulyabani sesi seni
sersemleştirir, yolunu şaşırtır.
Gulyabani, sana zarar verir, yolundan alıkor. Bu yolda, nice
senden daha dâhi kişiler kaybolup gittiler.
Eşeğin başını çek, onu yola sok, doğru yolu bilen ve görenlerin
yoluna sür.
Gaflet edip de bir an boş bıraktın mı çayırlara doğru fersahlarca
yol alır.
Eşek yol düşmanıdır, yeşillik görünce sarhoş olur. Onun
yüzünden nice ona kul olanlar telef olup gitmişlerdir. Eğer yol
bilmezsen eşeğin dileğine aykırı hareket et; doğru yol, o aykırı
yoldur.
Heva ve hevesle, nefsin isteğiyle az dost ol. Çünkü seni Allah
yolundan çıkaran, yolunu şaşırtan, heva ve hevestir.
Güneş, insan suretiyle yüzünü örtmüştür, insan suretinde
gizlenmiştir; artık sen anlayıver. Doğrusunu Allah daha iyi bilir.
Sen akıllı bir kişinin gölgesine kaç ki gizli gizli savaşan
düşmandan kurtulasın.
Description:Bu eserin e-kitap çevrimi Nesil Digital tarafından yapılmıştır. Kâmil, toprağı tutsa altın olur; nakıs, altını ele alsa toz toprak kesilir. Âdem V– ŞİİRLER. Sevgili, öyle darmadağın geldi ki sorma. Hicran öyle ateşlerle dolup çattı ki sorma. Dedim ki: “Yapma!” “Sen