Table Of ContentATİLLA AKAR
KAMİKAZE OPRASYONU
TİMAŞ YAYINLARI
Atilla Akar, 1960 İstanbul doğumlu. Marmara Üniversitesi "^ Basın-
Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla ilişkiler "" Bölümü mezunu.
Gazeteciliğe 1982 yılında Hakimiyet gazetesinde başladı.
Cumhuriyet gazetesindeki stajından sonra Hürgün, Yeni Olgu,
Tempo, Nokta, Panorama, Sosyal Demokrat Dergi, Akşam,
Günaydın, Takvim, Radikal, Kanal E, TV8, Yeni Binyıl, Hedef gibi
dergi, gazete, televizyonlarda muhabir, editör, köşe yazan, yayın
yönetmem ve koordinatör olarak çeşitli görevlerde bulundu. Muhtelif
yayın organlarında çok sayıda makale, deneme, röportaj ve yazı
dizileri yer aldı. Halen www.korsangazete.com sitesinde
yazmaktadır.
Yayınlanmış Kitapları
"Kıyamet Komplosu/Küresel Kaosun Kriptoları"
(5. Baskı, Timaş Yay)
"Derin Dünya Devleti/Gizli Doktrinin Küresel Efendileri
(8. Baskı, Timaş Yay)
"Komploların Yüzyılı, Yüzyılın Komploları/Emperyal Satranan
Entrika Hamleleri"
(3. Baskı, Timaş Yay)
"Suikastlar/Paylarına Ölüm Düşen Adamlar"
(3. Baskı, Timaş Yay)
"Büyük Ortadoğu Kuşatması/Yeni Dünya Düzeni'nin Ortadoğu
Ayağı"
(3. Baskı, Timaş),
"Casuslar/Derin Savaşın Stradtşı Neferleri"
(2. Baskı, Timaş Yay)
'Eski Tüfek Sosyalistler'
(3. Baskı, Babil Yayınlan, tst 2004)
'Horzum Ubirenti'
(BDS Yay, 1990)
'Kimlik Bunalımından Yenilenme Sıkıntısına Sosyal Demokrasi'
(GSD Yay, 1993),
'Öteki DSP' (Metis Yay, 2002)
Okurlara
Neredeyse gerçekleştiği andan itibaren 11 Eylül'ü araştırıyorum.
Baştan beri olaya "komplo" teşhisi koyan bir yazar olmama rağmen,
öğrendiğim her yeni bilgi beni şaşırtmaya ve dehşete düşürmeye
devam ediyor. O günden bugüne "uçakların ikiz Kuleler'e uzaktan
kumanda ile vurdurulduğunu", "içinde korsanlar olmadığını",
"Pentagon'a uçakla saldırılmadığını" ve olayın özü itibariyle bir "coup
d'etat" (devlet içi darbe) olduğunu defalarca ve ısrarla savundum.
Geçen zaman içinde gerek dünyada gerekse Türkiye'de bu tezi
savunan başka araştırmacılar da ortaya çıktı. Her biri 11 Eylül'ün
bünyesindeki gariplik ve çelişkilerin birçok önemli yönüne işaret
eden veriler sundular. Ancak yine de bana göre bir şeyler eksikti.
Sonunda onun ne olduğunu buldum; hayal gücü... Bulmacanın
"eksik karesi" burasıydı!
işte o zaman elinizdeki kitabı yazmaya karar verdim. Karar verdim
çünkü, ne kadar ikna edici somut kanıtlar, mantıksal deliller
sunarsanız sunun insanlar yine de bir noktada olayı zihinlerinde
canlandırmak istiyorlardı. Tam da bu nedenle "Kamikaze
Operasyonu" hayal ile gerçeğin bir bileşimi olarak ortaya çıktı.
Gerçekti; çünkü somut olaylara, verilere, mantıksal izahlara
dayanıyordu. Hayaldi; çünkü gerçeğin yetmediği noktada kurgu
gerekiyordu. Söz konusu kıvamı romanda ne kadar tutturabildi-ğimi
bilmiyorum. Onun kararını okur ve gelecek tepkiler verecektir. Buna
rağmen inanıyorum ki, eğer 11 Eylül bir gün tüm sırlarıyla ortaya
çıkarsa, "Kamikaze Operasyonu" gerçeğe en yakın roman olarak
hatırlanacaktır.
Bu noktada öncelikle kitabı yayınlayan TİMAŞ Yaymlan'na, Yayın
Yönetmeni Emine Eroğlu'na ve kitabının editini hassasiyetle yapan
Neval Akbıyık'a teşekkür ederim. Ve kapağı hazırlayan arkadaşımız
Kenan Özcan'a gayretinden dolayı teşekkürlerimi iletirim. Ayrıca 60'lı
yıllarda Pentagon'da bulunan ve o dönemdeki Pentagon'a dair
gözlemlerini benimle paylaşan. Em. Deniz Binbaşı Sayın Erol
Bilbilik'e de teşekkürlerimi sunarım.
Ancak daha özel bir teşekkürüm var. O da genç öğrenci kardeşim
Onur Ince'ye. Onur ince, kitabın araştırma gerektiren safhalarında
benim asistanım gibi çalıştı. Gece gündüz demeden 11 Eylülle ilgili
kaynakları taradı, birçok detayın ortaya çıkmasında veya kontrol
edilmesinde yoğun gayret gösterdi. Sonunda benim kadar bir 11
Eylül'ü "araştırma fanatiği" olmasa bile o da bir "gerçek avcısı" oldu.
Onur'a bu hastalığa bulaştırmakla iyi mi ettim, kötü mü ettim
bilemiyorum. Ama şurası kesin ki, kitabın ortaya çıkmasında, Onur
Ince'nin görünmeyen bir emeği vardır. Kendisine teşekkürü bir borç
bilirim.
Ve belki de hepsinden önemlisi, aynı zamanda bir dünya insanı
olarak, o gün İkiz Kuleler'de, Pentagon'da ve uçaklarda trajik bir
şekilde ölen insanları saygı ile andığımı belirtmeliyim. Onlar, namert
bir savaşın ilk kurbanları oldular. Adına ister resmi tezde olduğu gibi
"terör" deyin, ister benim inandığım gibi "komplo", hunharca
öldürülen insanlar açısından durum değişmiyor.
Son olarak şunu söyleyebilirim: Bazı insanlar nedense son derece
iyi niyetli olarak birilerinin "bu kadar kötü şeyler" yapabileceğine
inanmamaktadır. Söz konusu yaklaşım, 11 Eylül'ü
KAMİKAZE OPERASYONU
anlamakta en büyük psikolojik engeldir. Onlara diyebilirim ki, bu tür
kişi ve gruplar, bizim hayal edebileceğimizin de ötesinde
"kötü"dürler. Ruhlarını şeytana satan bu adamların, güç oyununda
bir adım öne geçebilmek için yapamayacakları hiçbir canice eylem
yoktur.
Hayaliniz bol, gerçeği arayışınız daimi, günleriniz neşeli ve sağlıkh
olsun...
Atilla Akar
Mart 2006
[email protected]
[email protected]
Bölüm 1
West Point Askeri Alodemisi
New Yoric - Orange Country
3 Haziran 1961
James Early Clayton, West Point'in en zeki ve çalışkan
öğrencilerinden biriydi. Dört çocuklu, Oklahomalı bir çiftçi ailesinin en
küçük erkek çocuğu olarak West Point gibi bir askeri akademiye
girme başarısını gösterebilmişti. Oldukça cılız ve çelimsiz
sayılabilecek bir çocukken delikanlılığıyla birlikte hem boy atmış hem
de çiftlik işleri ile uğraşa uğraşa adaleli bir vücuda sahip olmuştu.
Sakin bir duruşu ama içten içe kaynayan savaşçı bir ruhu vardı. Okul
eğitiminin getirdiği tüm zorluklara göğüs germiş, sabır ve metanetle
mezun olabilmek için çabalamıştı. Okulda derslerden artakalan
vakitlerini ise kitaplar, ansiklopediler, gazete kupürleri arasında
geçiriyordu. Bu özelliği, okul komutanı Tümgeneral Kevin
Goldsmith'in gözünden kaçmıyordu.
Tümgeneral Goldsmith başanlı öğrencileriyle ilgilenen bir
komutandı. Nitekim Clayton da Goldsmith'in koruyucu otoritesini her
zaman arkasında hissetmiş ve birçok defa onun sayesinde, başını
derde sokmaktan kurtulmuştu. Evet, Clayton parlak
1 Amerikan Kara Harp Akademisi
11 EYLÜL'ÜN GERÇEK ROMANI
bir Öğrenciydi, ama onu diğer öğrencilerden ayıran önemli bir
özelliği daha vardı: askeri tarihe duyduğu olağanüstü merak. Tarih
söz konusu oldu mu ne bulursa okurdu. Clayton tarih merakını o
kadar ileri götürmüştü ki, ilgi alanını sadece askeri tarih olmaktan
çıkarmış, insanhğm geçmişinde neler yaşanmışsa hemen hepsini
yutarcasma ezberler olmuştu. Başkalarının gereksiz ya da vakit
kaybı sayacağı konulara bile müthiş ilgi duyuyordu. Zaman zaman
yapılan rutin yatakhane aramalarında herkesin dolabından ya da
yatakların arasından tezgâh altı seks dergileri veya ucuz polisiye
romanlar çıkarken Clayton'ın dolabından sadece tarih kitapları
çıkıyordu.
Tümgeneral Kevin Goldsmith'in kendisi de tarihe meraklıydı ama
Clayton kadar başanlı sayılmazdı. Ona birçok kez yoklama çekmiş,
askeri tarih ve Amerikan iç savaşı konusunda sorular yöneltmiş ve
karşılığında uzman sayılan kişilerin bile bilemeyeceği ayrıntılı
cevaplar almıştı. Teğmen Clayton tarih kitaplarında okuduklarını
güncel olaylara bağlamayı, kıyaslamayı hatta öğrendiklerinden
geleceğe yönelik çıkarsamalar yapmayı da çok iyi biliyordu.
İnanılmaz bir hayal gücü vardı. Hatta bir keresinde Tümgeneral
Goldsmith, Clayton'a şöyle takılmıştı: "Evlat, eğer asker olmayı
seçmeseydin senden çok iyi bir romancı ya da senarist olurdu!"
Clayton, bunu bir iltifat kabul etmiş ve Goldsmith'e "Teşekkür
ederim komutanım" demişti, "ordunun da bir gün senaryolara ihtiyacı
olabilir!"
Goldsmith "Olmaz olur mu evlat, olmaz olur mu" diye mırıl-
danmıştı, "günümüzde savaşlar önce senaryolarda yaşanıyor, sonra
hayata geçiyor..."
Clayton'ın farkında olmadan söylediği sözler, hayatını
değiştirecekti. Pentagon'dan arkadaşı Korgeneral Fredy Calahan, bir
süre önce Tümgeneral Goldsmith'i bizzat aramış ve çevresinde
"zeki, tarihe meraklı, öngörü yeteneği yüksek, askeri konularla
KAMIKAZE OPERASYONU
sivil konuları kaynaştıracak, yetenekli bir genç" olup olmadığını
sormuştu.
Goldsmith, Clayton'dan bahsedip şimdi bu konunun neden
açıldığını sorduğunda ise şöyle demişti: "Çok özel planlar için Kevin,
çok özel planlar için... Okulu bitirir bitirmez onu görmemi sağla!"
En sonunda Clayton'ın beklediği olmuştu. New York eyaletinin
Orange kentinde bulunan ve 1802'den beri faaliyette olan West
Point'ten mezun oluyordu o gün. Jefferson Davis, Ulysses S. Grant,
Robert E. Lee, Douglas MacArthur, Dwight Eisen hower, George
Patton gibi ünlü komutanları yetiştiren okul şimdi yeni mezunlarını
vermeye hazırlanıyordu.
O günkü tören, bu köklü okuldan mezun olan her öğrenci için bir
gurur vesilesiydi. Genç subaylar, parlak ve düzgün üniformaları
içinde tören alanını doldurmuşlardı. Konuşmalar yapılmış, yeminler
edilmiş, bandolar çalınmıştı. Mezunların yakınları da tören alanının
karşı tarafına dizilmişlerdi. Anneler, babalar, kardeşler ve tabii ki
sevgililer... Güneş sadece tören alanını değil, öncelikle o insanların
içini de ısıtıyordu. Kadınların gözleri hafifçe ıslanırken, erkekler
vakur bir edayla oğullarını seyrediyorlardı. İçlerinde Amerikan
elitlerine mensup askerler, diplomatlar, senatörler de vardı.
Tümgeneral Kevin Goldsmith'in 1961 yılı mezunlarına yönelik veda
konuşması duygu yüklüydü:
"Sizler buradan mezun olurken, sadece kendi kişisel
yolculuğunuza değil, Amerika'nın büyük bir devlet olarak tarihteki
yolculuğuna da katılmış bulunuyorsunuz. Gittiğiniz ve bulunduğunuz
her yerde Amerikan çıkarlarını savunacak, ülkenizi gerekirse
hayatınız pahasına koruyacak ve size sunulan bu eğitimin hakkını
vereceksiniz. Dünyanın gerilimli günler yaşadığı şu dönemde her
birinizin omzunda hazır yükler var. Düşmanlarımız
11
11 EYLÜL'ÜN GERÇEK ROMANI
Birleşik Devletleri dünyadaki özgürlüğün bekçisi olmaktan
alıkoyacak çabalar içindeler. Hiç merak etmeyin, Birleşik Devlet-ler'in
gücü, bütün bunlarla baş etmeye yeterlidir. Bu gücün en somut
parçaları sizlersiniz. Bunu bütün bir ulus olarak kimimiz elimizdeki
silahlarla, kimimiz ise akıl, bilgi, cesaret ve inançla yerine
getireceğiz. Siz henüz ilan edilmemiş bir savaşın tam or-
tasındasımz. Bu mücadeleden başarıyla çıkacağınıza bizlerin, yani
sizi yetiştirenlerin kuşkusu yoktur. Her biriniz Amerikan ruhunun birer
temsilcisisiniz. Bunu sakın unutmayın. Tanrı sizleri ve Amerika'yı
korusun!"
Törenin sonuna gelinmişti. Okul komutanı ve dönem birincisi
konuşmalarını yapmışlar, herkes okulun temel sloganı olan "şeref ve
vatan" andını içmişti.
Derken kepler havaya atıldı. Ardından kalabalığın içinden bir
öğrenci fırladı, yerden kepini aldı ve kucağında tutarak beklemeye
başladı. Diğer öğrenciler sırayla onun önünden geçerek kepine para
bıraktılar. Bu öğrenci "duvar"dı. Yani okulu sonuncu bitiren kişiydi.
Okul geleneğinde böyle bir ritüel vardı.
Sonunda ortalığı sevinç nidaları kaplamıştı. Anneler, babalar,
kardeşler, sevgililer o anın tadını çıkarıyorlardı. James Early
Clayton'm ağabeyi Paul ve ağabeyinin eşi Pamela da tören
alanındaydı. Anneleri Getrude ise çok istemesine rağmen törene
katılamamıştı. Yaşlı kadın, bir süredir hastalıkla boğuşuyordu.
Törene gelememiş, ama sevgilerini göndermişti James'e.
Aslında ağabey Paul, ilk başlarda kardeşinin asker olma arzusunu
pek tasvip etmemişti. Ona kalırsa James çiftlikte kalıp, kendisine
yardım etmeliydi. Babaları Teddy öldüğünden beri bütün yük Paul'ün
omuzlarına binmişti. Evlenip giden kız kardeşleri Marry ve
Suzanne'in de bir yardımı dokunmuyordu. Paul'ün tek umudu, çiftlik
işlerinde kendisine yardım edecek küçük erkek kardeşi James'teydi.
Bu yüzden Paul, kardeşinin asker
KAMIKAZE OPERASYONU
olma isteğine baştan şiddetle karşı çıkmıştı. Hatta bir süre
birbirlerine küs bile kalmışlardı.
Artık mezunlar için yeni bir hayat başlıyordu. 1961 yıh mezunları
kısa bir dinlenmeden sonra kıta görevleri için ülkenin ve dünyanın
dört bir tarafına dağılacaklardı. James Clayton da onların
arasındaydı. Acaba görev yeri neresi olacaktı? Ülke içinde bir yere
mi gönderilecekti, yoksa dünyanın her tarafına dağılmış Amerikan
üslerinden birinde mi görev alacaktı? Bu düşünceler içinde odasında
eşyalarını toplar ve arkadaşları ve komutanları ile son kez
vedalaşmayı tasarlarken, kapının çalındığını fark etti. Gelen, eğitim
çavuşları Fox idi. Çavuş Fox hemen selam durdu: "Teğmenim, size
Pentagon'dan bir mektup var. İletmekle görevliyim."
Clayton, zarftaki yazıdan çok Fox'un kendisine selam durmasını
yadırgamıştı. Bütün öğrenciler Çavuştan ölesiye korkarlardı ve o
güne kadar hep onlar önce Çavuşa selam vermişlerdi. Oysa şimdi
Çavuş Fox, karşısında hazırolda duruyor ve talimatlarını bekliyordu.
Çünkü artık o bir subaydı ve rütbece çavuştan üstündü. Yüzünü hafif
bir tebessüm kapladı, zarfı aldı ve "Teşekkür ederim Çavuş" dedi,
"gidebilirsiniz."
Zarfta ve içindeki kâğıtta ilk göze çarpan, Pentagon'un
amblemiydi. Yazı ise oldukça kısaydı:
"Kişiye Özel...
Teğmen James Early Clayton 'a...
Sizinle bir görev konusunu görüşmek üzere en kısa sürede
Savunma Bakanlığı'ndaki ofisime gelmenizi rica ediyorum.
Selamlarımla.
Korgeneral Fredy Calahan" Pentagon'dan böyle bir mektup almak
Clayton'm en son aklına gelebilecek şeydi. Genç mezunların kıta
görevlerinde pişmeden, Pentagon'da görev almaları pek rastlanan
bir durum değildi. Peki "görev" derken neyi kastediyorlardı acaba?
Korgeneral
13
11 EYLÜL'ÜN GERÇEK ROMANI
Fredy Calahan da kimdi? Bu ismi şu ana dek hiç duymamıştı.
Niçin kendisiyle görüşmek istiyordu? Gerçi ülkenin veya dünyanın
ücra köşelerine gitmeye hazırlanan birçok arkadaşı Pentagon'da
çalışma teklifine balıklama atlarlardı ama Clayton onlardan değildi.
Amerikan askeri bürokrasinin beyninde kendisini ne gibi bir görev
bekliyor olabilirdi? "Neyse, gidince öğreneceğiz nasıl olsa!" diyerek
valizini toplamaya devam etti.
14
Bölüm 2
Pentagon
Korgeneral Calahan'm Ofisi
15 Haziran 1961
Pentagon beşgen yapısıyla oldukça ihtişamlı görünüyordu.
Washington DC yakınlarında ama Virginia sınırları içinde kalan
devasa bina Amerikan askeri sisteminin beyniydi. Kara, Deniz ve
Hava Komutanlıkları bina içinde toplanmışlardı. Toplam alanı 14
hektara yaklaşan yapı 1941-43 yılları arasında inşa edilmişti.
Ortalama 25 bin kişilik personel kapasitesiyle irice bir kasaba
büyüklüğündeydi. Tasarımını George Edwin Bergstrom'un yaptığı
bina, çelik ve betonarme kullanılarak inşa edilmişti. Bir bölümü ise
taş kaplamaydı. On koridoru ve beş katı olan Pentagon yatay
boyutları dolayısıyla çok alçak görünmekteydi. Clayton "Militarizmin
Tapınağı"na doğru ilerleyen bir şövalye gibi hissetti kendini. Uzaktan
Potamac nehrinin öte yanında sıralanan teknelerin çelik aksamı pırıl
pırıl parlıyordu.
Kapıdaki görevliler kimi aradığını ve randevusu olup olmadığını
sordular.