Table Of ContentGIOVANNI PAPINI (1181-1956): İtalyan gazeteci, yazar, şair ve edebiyat eleştirmeni
Papini, Floransa’da doğdu. Instituto di Studi Superiori’de eğitim gördü. 1903’te II
Leonardo adlı dergiyi kurdu. Papini ve dergiye katkıda bulunan diğer yazarlar, bu sayede
Kierkegaard, Peirce, Nietzsche, Santayana gibi önemli düşünürleri İtalya’ya tanıttılar.
Papini’nin ilk dönem yapıtları arasında II Tragico Quotidiano (1906; Günlük Trajedi), II
Crepuscolo dei Filosofi (1906; Filozofların Çöküşü), II Pilota Cieco (1907; Kör Pilot)
sayılabilir. 1912’de otobiyografik eseri Un Uomo Finito’yu (Bitik Bir Adam) yayımladı.
Papini’nin Katolikliğe dönüşünü belgeleyen Storia di Cristo (İsa’nın Hayatı) adlı yapıtı
birçok dile çevrilerek dünya çapında ün kazandı.
Genel Yayın: 52
DÜNYA EDEBİYATI
GIOVANNI PAPINI
GOG (Ι-II)
© Copyright by Ezeoli Papini
ve Fikret Adil çevirisinin hakları
ONK Telif Hakları Ajansı kanalıyla alınmıştır.
© TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI, 2006
Sertifika No: 11213
GÖRSEL YÖNETMEN
BİROL BAYRAM
GRAFİK TASARIM UYGULAMA
TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI’NDA
I. BASKI: 1958
7. BASKI: EKİM 2011, İSTANBUL
ISBN 978-975-458-152-2
BASKI
KİTAP MATBAACILIK SAN. TİC. LTD. ŞTİ.
DAVUTPAŞA CADDESİ NO: 123 KAT: 1
TOPKAPI İSTANBUL
(0212) 482 99 10
Sertifika No: 16053
TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI
İSTİKLAL CADDESİ, MEŞELİK SOKAK NO: 2/4 BEYOĞLU 34433 İSTANBUL
Tel. (0212) 252 39 91 Fax. (0212) 252 39 95
www.iskultur.com.tr
Modern
Klasikler
Dizisi -56
Giovanni Papini
Gog (I-II)
Çeviren: Fikret Adil
GOG
(1. kitap)
Gog’u Sunuş
Gog’u nerede tanıdığımı söylemeye utanıyorum: Tımarhanede!
Oraya sık sık, bir Dalmaçyalı şairi görmeye giderdim. Bir hayale karşı
duyduğu ümitsiz aşk, şairi paranoyaya düşürmüştü. Sevgilisi film yıldızıydı ve
kendisine beyazperde dışında gülümsemiş değildi. Şair çoğu zaman sakin olduğu
için, bu paralı deliler pansiyonunun müdürü -boy bakımından cüce, şişmanlıkta
dev-onunla bahçede konuşmamıza izin verdi. Bahçenin şurasına burasına, kestane
ve sedir ağaçlarının gölgelerine, kahvelerdeki gibi yuvarlak, demir masalar,
iskemleler serpilmişti. Beyazlar giyinmiş solgun hastabakıcılar, aldırış etmez
görünerek dolaşırlardı.
Çok sıcak bir gün, şairle konuşurken bir hasta masamıza yaklaştı. Açık yeşil
giyinmiş, ellilik, bir acayip mahluktu. İri yarı, biçimsiz. Kafasında tek kıl yoktu:
Ne saç, ne kaş, ne bıyık, ne de sakal. Kırmızı kabarcıklarla dolu çıplak deriden
bir soğan başı. Koyu tenli, neredeyse mor, pek geniş bir surat. Gözlerinden biri
kül rengimsi güzel bir mavi, öteki sarı çizgili ve hemen hemen yeşil görünüyor.
Çene kemikleri dört köşe ve güçlüydü, etli fakat soluk dudakları tamamen
madeni, altın bir tebessüme açılıyordu. Şairi, tek kelime söylemeden selamladı,
yanımıza oturdu. Ağzını açmadı, ama sözlerimizi büyük bir dikkatle dinliyor
gibiydi. Sonradan, dostumdan, bu adamın Gog olduğunu öğrendim.
Asıl adı, Goggins’miş. Ama küçüklüğünden beri onu hep Gog diye
çağırırlarmış. Bu kısaltma Kutsal Kitaptaki Magog Kralı Gog’u hatırlatıp
kendisine efsanelere özgü bir hal verdiğinden hoşuna gitmişti.
Havai adalarından birinde doğmuştu. Anası bir yerli kadındı, babasını kimse
tanımıyordu. Ama beyaz ırktan olduğu kesindi.
On altı yaşına basınca bir Amerikan gemisine miço olarak binmiş, San
Fransisko’da karaya çıkmış, Kaliforniya’da, ötede beride, bin bir macera içinde
yaşamıştı. Üç beş yıl geçince, kim bilir nereden ve nasıl birkaç bin dolar edinip
Şikago’ya gitmişti. Herhalde bir iş dehası vardı ya da şeytana taş çıkartacak
kadar kurnazdı ki, kısa sürede, Ohio için dahi, para bakımından pek büyük bir
“değer” olmuştu. Savaş sonunda Birleşik Amerika’nın, yani dünyanın, en
zenginlerinden biri olmuştu. 1920 yılında pek fazla kayba uğramadan işten
çekildi, milyonlarını bütün dünya bankalarına gelişigüzel yatırdı.
- Şimdiye kadar, diyordu, paranın kölesiydim, bugünden tezi yok o benim
uşağım olsun. Benim durumumdakilerin yaptıkları gibi, bir şeyler öğrenmek ve
hayatın tadını çıkartmak için, bunaklık çağına düşmeyi beklemeyeceğim.
Ve Gog, o günden sonra, yeni bir hayata girdi: Hummalı araştırmalar, kıtalar
arasında dolaşmalar, beklenmedik olaylar, çılgınlık ve kaçmalar içinde bir hayat.
Ne karısı, ne de çocuğu vardı. Ama sokulganlar, çanak yalayıcılar, dalkavuklar
ve suç ortakları eksik değildi. Emrinde imparatorlara yaraşır bir servet bulunan
bu endişeli yarı vahşinin, kabalığından, sertliğinden bir şey kaybetmemiş,
yamyamlar soyundan gelen bu adamın kişiliğinde en büyük tehlikeler
toplanmıştı!
Tam bir cahil olduğu halde, çürümüş bir kültürün uyuşturucu maddelerinin
incelikleriyle beslenmek istedi. O güne kadar yerinden hemen hemen
kıpırdanmamış olan bu adam, kendinin gerçek bir vatanı yokken, bütün vatanları
görüp tanımak, hayvan yaradılışına, davranışına karşın zamanımızın zevk ve
eğlencelerinin her türlüsünü tatmak istedi.
Öyle sanıyorum ki, bütün bu dizginsiz harcanmalar içinde, en aşırı
ideolojileri en kötü taraflarından kavrama yeteneği edinmiş, aynı zamanda
kökten barbarlığını güçlendirmişti. Aklı bazen en taşkın yenilikleri aşabiliyordu,
fakat ruhu doğuşundakinden daha zalim, daha kurak olmuştu. Milyarları,
kanunlara uyarak toplamasına yardım eden içgüdüsel zekâsını şimdi, her türlü
nadir şey ve şehvet peşinde, en akla gelmez istekleri, en iğrenç hevesleri yerine
getirmek yolunda kullanıyordu.
Böyle geçen yedi yıllık bir hayat sağlığının ve servetinin dörtte üçüne mal
oldu. 1928’den beri, hep endişeli, sabırsız, zaman zaman da değişiklik, yenilik
çılgınlıkları geçirerek, sanatoryum sanatoryum dolaşmaktadır. Doktorlar yağlı
müşteriyi alıkoymak için boşuna uğraşmışlardı. Hiçbir akıl doktoru hastalığına
ad koyamadı: Biri psikoastenik sendromdan dem vurdu, öteki kişilikte
ikileşmeden ve bir başkası ahlak ihlalinden; çoğu o kadar değişik ve karışık
hastalıklardan söz ediyorlardı ki, ancak uydurma tedaviler ve körlemeden kürler
veriyorlardı. Gog, bu senatoryumlardan birinde üç, dört ay geçirdi mi bir
başkasına -bir sahicisine ve benzersizine-nakledilmek istiyor, o kadar
hiddetleniyordu ki, dediğini yapmaktan başka çare bulunamıyordu.
Kendisini tanıdığımda oraya geleli daha pek az olmuştu. Ve ne zaman benim
şairi görmeye gitsem Gog’u da buluyordum. Benimle görüşmeye başladı,
macerasını biraz ondan biraz da doktorlardan öğrendim. Tuhaf konuşurdu:
Paradoksal ama çoğunlukla zeki bir nutuk verirken bayağıdan da beter, hayvanca
çıkışlara geçiriverdi.
Bununla birlikte benimle bulunmaktan hoşlanırdı. Bende delileri ve çırpınan
hastaları yatıştırma özelliği vardır.
Her zamankinden fazlaca konuştuğumuz bir gün odasına çıktı -tek başına
sanatoryumun parkında bir köşkte otururdu-ve bana yeşil bir ipek zarf getirdi:
- Son ihraçtan, dedi, kurtarabildiğim şu sayfaları okuyunuz. İçlerinde ihtiyar
Gog’dan birkaç parça kalıntı var. Artık benim için bir tek güneşten fazlasının
doğduğu gün geldi ve gecenin hırtı ve pırtılarını size en büyük indirimle
bırakıyorum.
İpek zarfın içinde, acemi ve kaba bir çocuk yazısıyla yeşil mürekkeple yazılı
büyücek bir paket vardı. Hepsini, bazen tiksinerek, bazen dehşetle, fakat itiraf
ederim daima büyük bir merakla okudum.
Bunlar günü gününe tutulmuş notlardan ayrılmış parçalar, anı kırıntılarıydı.
Gelişigüzel, belirsiz tarihlerde, basit, kolay sökülür bir İngilizceyle yazılmıştı.
Delilerin köşküne, aradan bir hayli gün geçtikten sonra gidebilmiştim.
Yazılarını geri vermek için Gog’u sordum. Müthiş bir bunalım geçirip gittiğini
söylediler. Benim için hiçbir haber bırakmamış. Yeni gittiği sanatoryuma yazdım,
bir cevap alamadım. Aradan yıllar geçti; Gog yaşıyor mu, öldü mü, bilmiyorum.
Herhalde bu anıları bana bırakmak istemiş olacaktı; fikirlerini sorduğum dostları
da böyle düşünüyorlardı. Bunun üzerine, pek iğrenç beş, altısı dışında, çevirip
bastırmaya karar verdim.
Görüleceği gibi, bu bir anı kitabı değildir. Ne de bir sanat eseri! Öyle
sanıyorum ki, bu garip ve hastalıklı, belki korkunç ama yüzyılımız insanını
incelemek için oldukça değerli bir belgedir. Onun için notları, başka bir niyetle
değil yalnızca belge olarak yayımlıyorum ve umarım ki, bazı kimseler iyice
düşündükten sonra bu “emniyeti suiistimal” edişimin yararlı olduğunu kabul
edeceklerdir.
Gog’un karşılaştığı kimselerin duygularını, düşüncelerini benimsemediğimi
eklemeye gerek yok sanırım.
“Gerçek”e dönüşümden beri yeniden hayat bulan bütün varlığımla Gog’un
düşüncelerinden, dediklerinden, yaptıklarından nefret ediyorum. Kitaplarımı,
özellikle sonuncuları okuyan herkes Gog ile aramızda hiçbir ilgi olamayacağını
fark edeceklerdir. Ancak bu köpeksi, sadık, manyak, mübalağacı yarı vahşide -
bence-sahte, hayvanca kozmopolit uygarlığımızın bir tür simgesini gördüm ve
eski Ispartalıları, çocuklarına körkütük, iğrenç bir sarhoş köleyi göstermeye
yönelten amacın tıpkısıyla onu okuyucularıma sergiliyorum.
Şüphesiz, bugün Gog’a benzeyen birçok kimse var. Fakat Gog bence çok
öğretici ve aydınlatıcı bir örnektir. İki sebepten: Birincisi, benzerlerinin sadece
rüyalarında düşünebilecekleri saçma ve canice delilikleri serveti sayesinde bir
cezaya çarpılmadan yapabilmesi; İkincisi, başkalarının kendi kendilerine bile
itirafa cesaret edemeyecekleri en isyan ettirici düşünceleri ilkel yaratık
içtenliğiyle utanmadan açıklayabilmesidir.
Gog, tek kelimeyle bir canavardır ve bu bakımdan bazı modern akımları
abartılı bir biçimde yansıtıyor. Ancak bu abartı, onun günlük notlarını
yayımlamakla, benim güttüğüm amaca hizmet ediyor; çünkü, gülünç şekilde
büyütülmüş olaylarda, içinde bulunduğumuz uygarlığın gizli hastalıkları daha
kolay görülmektedir.
Beni okuyanlara yararlı olacağını sanmasaydım, bu yazıları yayımlamazdım.
Nihayet şunu da haber vereyim ki, Gog’un acele ve çıplak yazılarını,
kendimden bir şey ekleyip çıkartmadan, düzeltip güzelleştirmeden olduğu gibi
çevirdim. Bu kitap, bir üslup örneği değilse suç bende değildir.
Bölümlerin birbiri ardına konuluş sırası da tahmin ve yakıştırmayladır,
hemen hepsi yanlıştır. Başka türlü yapamadım. Gog, çoğu kez yerini, gününü ve
ayını not ediyordu ama yılını değil. Ben de varsayıma dayanan bir kronolojiyle
yetinmek zorunda kaldım. Bu da, Gog’un hastalığını hepimizin yararı için ortaya
koymak yolundaki büyük iyiliğin yanında pek önemli sayılamaz.
Giovanni Papini
Description:Aykırı düşüncelere sahip ateşli bir polemikçi olan Giovanni Papini, 20. yüzyılın ilk yarısının tartışmalı edebi kişiliklerinden biridir. 1931 yılında yayımlanan Gog’da Birinci Dünya Savaşı sırasında büyük bir servet edinen ve dünyayı gezmekte olan Amerikalı bir milyar