Table Of Contentİ Ç İ N D E K İ L E R
FİKİR SANAT VE EDEBİYATTA TÖRE’den
TÖRE
Aylık Fikir Sanat Edebiyat TÖRE Marşı
Dergisi Hakan İlhan KURT / 05
Yıl: 1 Sayı: 2 Mart 2012
ISSN:2146-7773 Galip Erdem İle Cengiz Dağcı’ya DeVe’li Bir Yolculukla Ulaşmak
İbrahim METİN / 06
İmtiyaz Sahibi ULUCANLAR’da Tarih
Ahmet Tevfik OZAN / 10
ve
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Çanakkale Savaşı’ndan Günümüze Hatırladıklarımız
Ömer Faruk BEYCEOĞLU
ve Unuttuklarımız
Dr. Suat ÇIRAKOĞLU / 11
Yayın Danışmanı
A. Yağmur TUNALI
Yetik Ozan
Reşat GÜREL / 19
Sanat Koordinatörü
H. Nurcan YAZICI
Aqqışka
Ahmet ŞAFAK
Huşeng CAFERİ / 20
Halkla İlişkiler Koordinatörü
Dergimize Yeniden Kavuşmak
Mehmet Yıldıran YÜCE
Nefi DEMİRCİ / 22
Grafik - Tasarım
Bilinmeli
İsmail KANDEMİR
Mehmet Ali KALKAN / 24
Editör
Milli Edebiyat ve Ömer Seyfettin Ülküsü
Şükrü ALNIAÇIK
Ahmet ŞAFAK / 25
iletişim Şeb-i Yeldâ’dan
[email protected] A. Yağmur TUNALI / 28
www.toredergisi.com
Milliyetçilik... “Primattan İnsana Doğru”
İdare Yeri Şükrü ALNIAÇIK / 30
Çetin Emeç Bulvarı 1314 Cadde
1315 Sokak Can Apt. 7/3 Köl Tigin Ünlemesi
A. Öveçler - ANKARA Hakan İlhan KURT / 33
Tlf: 0.312.472 70 10
Faks: 0.312.472 70 11 Eski Bir Sobahar
Cep: 0.532.373 11 24 Hacer KARAKAYA / 36
Baskı / Cilt Yüzleşme
BERİKAN MATBAASI Editör / 37
Tlf: 03122326218
Kızılbaşların Ortak Bilinci: HORASAN
Fiyatı: 7 TL
Ali Rıza ÖZDEMİR / 39
Kahır Lekesi Uygur Güzeli Ay-Bilge Destanı
Sevim ÇAKICI / 42 Mustafa EFEOĞLU / 95
Türk Milliyetçisi Gençlerin Eğitim ve Nevai-Kumru
Üniversite Vizyonu Üzerine Vagıf SULTANLI / 96
Burçin ÖNER-Dilek AKILLIĞLU -
Yunus Emre UYAR / 43 Nevruz - Türk Dünyası Duy Beni
Halil GÜLEL / 100
Arpalar Biçilirken
Prof. Dr. Vahit TÜRK / 53 Sadri Maksudi Arsal’ın “Irk Meselesi”
Halil İbrahim KOÇ / 101
Türk Töresinde Küresel Adalet ve Küresel Barış
Muharrem Günay SIDDIKOĞLU / 55 TÖRE İçin
Alperen BURAK / 103
Ekmek Kokusu
Tarık KILIÇARSLAN / 58 Havva’nın Yağmurları
Yağmur ŞENGÖK / 104
Bereketçilik Destanı’nın Doğuşu
Emete Gözügüzelli CİVAN / 59 Badem Gözlü Kızlar
Selim TUNÇBİLEK / 106
Eyvallah
İsmail KANDEMİR / 64 Hasret Dediğin...
Zehra ULUCAK / 107
Prof. Dr. İskender ÖKSÜZ’le Söyleşi
Sinan DEMİRTÜRK / 65 Şehr/i Yâr
Nuray ALPER / 108
Muhittin ARAR’ın “Yürü Çocuk” Şiirini Tahlil
Prof. Dr. Nurullah ÇETİN / 72 Öğretmen
Çelebi ÖZTÜRK / 109
Gelsin
Mehmet AVŞAR / 76
Kapak:
Kahraman Türk Kadınları: KARA FATMA
İsmail KANDEMİR
M. Metin KARAÖRS / 77
Çarmıhta Can Desenler:
Emel DEMİREZEN / 81 Ramazan ÖZTÜRKMEN
Mesut DİKEL
Dr. Hayati BİCE “Türkistan Rüyası”
Mehmet SAĞ
Şükrü ALNIAÇIK / 82
Hüseyin ÇOBAN
Kenan EROĞLU
Yeter Artık Kızıl Çin!
Nurala GÖKTÜRK / 84 Svetlana İNAÇ
Murat YILMAZ
Türk Sanatının Dünü, Bugünü Vagıf UCATAY - BAKÜ
ve Geleceği Üzerine
Yrd. Doç. Dr. Mehmet SAĞ / 85
Dergimize abonelik işleminizi
www.toredergisi.com adresindeki
“AŞK İle Aldatmak ve Elif Şafak”
ABONE OL bölümünde bulunan formu
Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN / 87
doldurarak veya 0.532.373 11 24 no’lu telefonu
Kutlu Dağlar Üçlemesi:1 Elbruz arayarak yaptırabilirsiniz.
M. Bahadırhan DİNÇASLAN/ 91
Yıllık Abone Bedeli:
Galip Erdem ve Arkadaşlarının Gençlik Yurt İçi (12 sayı) 75 TL.
Yıllarındaki Faaliyetleri
Yurt Dışı (12 sayı) 120 TL.
İbrahim METİN / 93
Öğrenci (12 sayı) 60 TL. dir.
SUNUŞ
Merhaba;
İkinci sayısı ile sizlere ulaşan Fikir Sanat ve Edebiyatta TÖRE Dergisine gösterdiğiniz
ilgiye ve güvene teşekkür ediyoruz.
Derginin hazırlıkların başlarken duyduğumuz heyecanı ve özlemi sizlerin de duyması,
aynı duygularla tek yürek olarak buluşmamız bizleri gerçekten umutlandırdı.
Dağılmışlığın, neme lâzımcılığın had safhada olduğu günümüzde bir ışık etrafında
toplanan pervaneler gibi sizlerin sıcaklığını, samimiyetini ve teveccühünü hissetmek
hâlâ umutlarımızın kaybolmadığının, başarmak için gayret göstermenin, ilk adımı
atmanın zaferin müjdecisi olduğunu bir kere daha hatırlattı bize.
Biliyoruz, ilk sayının özel sayı olması ve bir arşiv niteliği taşıması sizlerde, “sonrası
nasıl olacak?” beklentisi oluşturdu. Haklısınız... Yıllar öncesinin TÖRE tiryakileri
aynı tadı alıp alamama endişesi duyacak elbette. Bu sayı eminiz bu endişelerinizin bir
kısmına cevap olacaktır.
Yayın çizgisinde Ülkenin bölünmez bütünlüğü, Bayrağın, Vatanın ve Değerlerimizin
korunması noktasında kesin ve vazgeçilmez kurallarımız olacaktır. Bunların korunması,
kollanması ve yaşatılması bizim en büyük vazifemizdir. Yayın politikamızı da bu yönde
belirleyecek ve eserleri ona göre seçeceğiz.
Bizlerden beklentilerinizi zaman zaman değişik yollarla ulaştırıyorsunuz. İlginize
teşekkür ediyoruz. Bunları dikkate aldık ve alacağız. Genç kuşakların yazılarının,
şiirlerinin, denemelerinin ve makalelerinin yayınlanmasına bu sayıdan itibaren
başladık. Başlı başına bir köşe açmak yerine derginin sonlarına doğru değişik tür-
lerden örneklerle bu arkadaşlarımızın çalışmalarını teşvik etmek düşüncesindeyiz.
Başka bir fikir ise çocuklarımıza yönelik çalışmaların yapılması konusunda. Buunu-
la ile ilgili alt yapıyı hazırlıyoruz. Derginin sayfaları arasında farklı renkte bir bölüm
oluşturma ya da ek halinde verme düşüncesindeyiz. Burada verilecek bilgilerin yanısıra
çocuklarımızın dikkatini çekecek çizgi romanların da olmasının hazırlığını yapıyoruz.
İlk sayının elinize ulaşması sırasında zaman zaman sıkıntılar yaşandığı muhakkaktır.
Normal posta yoluyla yapılan gönderilerde gördüğümüz bu aksamayı kargo marifetiyle
çözdük. Bundan sonra aksama olmayacağı kanaatindeyiz.
İllerde ve üniversitelerde mümkün olduğunca temsilcilerimizi ve satış noktalarını
teşekkül ettirmeye çalıştık. Eksik olan yerlerde zaman içerisinde tamamlanacaktır. Bu
konuda sizlerin de teklif ve yardımlarınızı bekliyoruz.
F İ K İ R S A N A T V E E D E B İ Y A T T A T Ö R E
Bu arada aldığımız olumlu tepkileri, ileride derleyip sizlerle paylaşmak istiyoruz ama
Antalya’dan sayın Ali YILDIZ Bey’in mektubunu bir istisna yaparak yayınmaktan
onur duyuyoruz. Ellerine ve yüreğine sağlık.
Daha güzel günlerde, tüm Türk yurtlarının azatlığını kutlamak dileğiyle selam ve
saygılarımızı sunuyoruz.
Tanrı Türk’ü hep korumuştur. Bundan sonra da koruyacaktır. Bundan hiç şüphemiz
yok, yeter ki, Türk Türk’ü sevsin ve korusun.
“TÖRE’ye MEKTUP.
Hoş Geldin Töre..
Gel seni bir öpeyim.
Kocaman adam olmuşsun.
Geç otur şöyle. Uzak yoldan geldin yorulmuşsundur.
Benim Ankara’dan ayrıldığım 70 yılında kısa pantalonlu bir çocuktun daha. Yerinde
duramaz, zıp zıp zıplardın. Sanki bütün sokaklar senindi. Ne kadar da hareketli bir
çocuktun Töre?… Mahallemizin en yakışıklısı, yalbır yalbır eden kumral saçlarınla;
o sokak senin, bu çarşı benim koşturur, adam olacak tavrınla parmakla gösterilirdin.
Nasıl da gıpta ile bakardık sana…
Seneler ne çabuk geçiyor değil mi?
Seneler nasıl da değiştiriyor insanı , bak şakaklarına kırlar düşmüş artık.
Şöyle bir yokladım da hafızamı, senden son mektubu 1983’te almışım. Kitaplığımın
en mutena köşesinde sakladığım mektuplarından sadece 28 tane kalmış elimde.
Diğerlerini ne yaptım bilmem ki?
Oysa her ay muntazam mektuplaşırdık. Tam 148 mektup almışım senden. Son mektu-
bun 1983’e 148 tertip. Sonra askere mi aldılar seni, yoksa ben mi ilgisiz kaldım biraz,
kaybetmiştim izini.
Yoldan gelince hala ayran mı içersin bilmem? Eskiden öyleydin.
Hele dinlen biraz. Çıkar çoraplarını, elini yüzünü yıka, otur şöyle köşeye.
Ben sana bir yorgunluk kahvesi yapayım bu arada. Karşılıklı yudumlarken kahvele-
rimizi, uzun uzun geçmişten konuşuruz. Emine Abla’dan bahsederiz, Dündar Abi’den,
Galip Abi’den, Albay’dan ve daha nicelerinden aklında kalanları anlatırsın. Hafızan
kuvvetliydi senin.
Benim de anlatacaklarım var sana. Ama bende kafa mı kaldı, sen anlat bildiklerini.
Belki sonra benim de aklıma bir şeyler gelir.
Senin gençlik günlerinde kimse adını cinayetle anamazdı. Ama şimdi “Töre Cina-
yeti” diye bir laf uydurdu ağzı karalar. Hiç “Töre” ile cinayet bir arada olur mu çocuk?
Sen mahallemizden gideli bazı türediler çıktı ortalığa, kimisi, dinci, kimisi kinci,
kimisi tinerciymiş. Sokağımızı hepimiz ……. diyen nesebi gayr-i sahihler sardı.
Sokağımızdan gitme bir daha.
Çok özlettin kendini yaramaz çocuk!
Ali YILDIZ”
F İ K İ R S A N A T V E E D E B İ Y A T T A T Ö R E
Ünledi, dokuz tekbîr türlü türlü yaygıya,
Eri kızlayın dedi, gökçe kızı erleyin!
Kültür san’at seyrinde yer vermeyin kaygıya
Törelenin Tanrı’yı, törelenip birleyin;
Bir ağız, birce dilden, göğe doğru gürleyin!
Bozkırın saçlarına bağır basıp çıkanlar,
Kın sarıp, divân içre kabzasını sıkanlar,
Her uğraşın ardında sözü âşka yıkanlar,
Törelenin Tanrı’yı, törelenip birleyin;
Edep, erkân bizdedir, sayrılanı pürleyin!
Cümle sabaha dedi, gözün gönlün darısı,
Kulak verip salınsın, kurdu, kuşu, arısı...
Dokuz tuğ salkım saçak, gecenin bir yarısı
Törelenin Tanrı’yı, törelenip birleyin;
Dört yönü muştulayın, gök gözleri ferleyin!
Eyerleyin atları, koşumlara süs vurun.
Döne döne yoğrulun, zirvelere sis vurun.
Söz ehli erenlerden yüreklere his vurun,
Törelenin Tanrı’yı, törelenip birleyin;
Türk’ün söz bulağından kelâm edip, derleyin!
Dedi, varın varışın, vuran çağrı kösüyle
Kör sağır titremeli, yağan ayak sesiyle.
Kalkıp da yamaçlara barışığı, küsüyle,
Törelenin Tanrı’yı, törelenip birleyin;
Her dem uğraş üzere durulmayın, terleyin!
Toz toprak pekleşip de kayalanıncaya dek,
Cevheri katma olan, mayalanıncaya dek,
İsrâfil, suru ile payalanıncaya dek,
Törelenin Tanrı’yı, törelenip birleyin;
Yağı gözünden sızan nâzarları kürleyin!
N
E
M
K Dedi, bu ak heybemin dolu iki kefesi,
R
Ü Bir yanım aklıselîm, bir yanım kurt nefesi.
T
an Ünlemeli kız kızan, koç yiğidi, efesi,
z
a
m Törelenin Tanrı’yı, törelenip birleyin;
a
R
n: Güzeli ayrı tutun, şer olanı şerleyin!
e
s
e
D
TÖRE MARŞI Yanıp yanıp tutuşan, yakıp duran köz benim,
Han-Mete’den Mehmet’e, akıp gelen öz benim,
• Yalavaç Muhammet’ten din yücesi söz benim,
Törelenin Tanrı’yı, törelenip birleyin;
Hakan İlhan KURT
Mavi göğü gökleyin, yağız yeri yerleyin!
05
F İ K İ R S A N A T V E E D E B İ Y A T T A T Ö R E
Çalışmamak için inat eden DeVe ve çalıştırmaya uğraşan İbrahim Metin, Galip Erdem,
Dr. İhsan Şakir Gözübüyük ve Nihat Yazar eşliğinde (Fotoğraf: Mustafa Gözübüyük)
Galip Erdem ile CENGİZ DAĞCI’ya
DeVe’ li BİR YOLCULUKLA ULAŞMAK...
•
İbrahim METİN
12 Mart 1971 Muhtırası verilmeden 15 Gün kadar Belçika’ya ulaştığında, büyük hangar şeklindeki bir
önce, Galip Erdem’in muavinliğinde, bendenizin tamirhaneye uğranıldı. Tamirhanenin ustabaşısı gaza
şoförlüğündeki 42 DV 806 Plakalı araç Nihat Yazar’ı basmasını söylediğinde, bütün tamirhane çalışanları,
(*) da yolcu mevkiinde taşıyarak; Almanya’dan bu çok gürültülü ve de “takırtılı” çalışan otonun başına
İngiltere’ye müteveccihen yola çıktık. Bu yol, her- toplandılar. Londra’ya kadar gidip gidilemiyeceği
hangi bir kasaba yolu olmayıp, Almanların “Oto- sorulduğunda ise ustabaşı: “Pöt etr senk metr, pöt etr
ban” dedikleri ve vasıtaların 100-120 km civarında senk kilometr; apre buummm!” (Ya beş metre ya beş
seyrettikleri yoldu. Ama bizim DV, biraz hızlanınca kilometre gider, sonra gümlersiniz!) cevabını verdi.
vitesten atılmak suretiyle rahatlatılarak 10-30 km “Kahraman orduyu seyret ki…..” faslından,yola
sür’atle ilerliyor; aynı zamanda takırtılı bir ses devam edip, Ostend’den feribota bindik. Yolcular,
çıkarıyordu. Kendisini hızla geçenlerin hayretle devamlı olarak: “İngiltere’de trafiğin soldan cereyan
dönüp baktıkları bu araç, kaplumbağa hızıyla şehir ettiği, dikkatli olmam gerektiği” telkinde bulundular.
büyüklüğündeki “Lüksenburg” devletini geçip Ama vapurdan inip karaya ayak bastığımızda, ancak
06
F İ K İ R S A N A T V E E D E B İ Y A T T A T Ö R E
kocaman “Serre a goş” (solu takip ediniz) levhasını viyesindekiler ise ya Gar Gazinosu veya Strazburg
görünce, sağdan giden DV’yi sola aldım. Soldan Caddesi’ndeki pavyona giderlerdi. Müşteri almak
cereyan eden trafikte en zorlandığım husus, dörtlü için tercihimiz bu ikisinden birisi olurdu. Murat 124
yol kavşaklarına geldiğimizde oldu; ama yaya olarak büyüklüğünde olan 1951 Model Hilman, -hele de
alışmakta çok daha zorlandık; yoldan karşıya geçerk- önde oturan bir de muavini olunca- kalabalık olan
en alışkanlık icabı ilk sola baktığımızdan sağımızda müşterilerce tercih edilmez, bir sonrakine binerlerdi.
acı fren sesi duyduğumuz oldu. Sözü uzatmayalım; Mersedes’e bizi satan ağabeyim,
Londra’ya vardığımızda, harcadığımız para ken- üstelik böyle de bir kader arkadaşıydı.
dimize ait olmayıp, sermaye toplamaya çıktığımız, Ama neyse ki Gözübüyükler, amcasının tedavisi
kurulacak Matbaacılık Şirketine ait olduğundan otel- için uçakla Londra’ya gelmiş olduklarından, artık
de kalmak gibi bir lüksümüz yoktu. O sebeple hesaplı “satılma” tehlikesi yoktu. Onlar da hem hesaplı
yer ararken “Moderna Hause” isimli bir pansiyona olduğundan hem de bize yakın olmak için mekânlarını,
yerleştik. Yorgunduk; ama Londra’ya ilk defa geli- “Moderna Hause”ye naklettiler. Başka dostlarla da
yorduk; dinlenmek yerine şöyle bir tur atıp görelim; buluştuk. Gözübüyüklerin hemşehrileri ve bizimkile-
dedik. Ama o ne? Üç ülke sınırlarını aşıp gelmiş olan rin de dostu olan (doğduğu şehirde uzun yıllar Kay-
DeVe, “Sizi hasta halimle Almanya’dan buraya ge- seri Üniversitesi’nin rektörlüğünü başarı ile yapan)
tirdim; daha ne istiyorsunuz; benden bu kadar..” di- Mehmet Şahin ile Ordu vilayetinden Şükrü Yürür
yor ve çalışmıyordu. Motor krank milinin yataklarını (sonraları Ticaret Bakanı) de Londra’daydı. İkisi de
-yağsız bırakıldığı için- yakmış olan DeVe’nin nerede yabancı dillerini geliştirmek için yollara düşmüşlerdi.
“rektefiye” yaptırılacağı konusundaki araştırmalara, Şükrü, Kıbrıslı bir Türk’ün, yirmidört saat açık
birkaç gün vakit ayırdık. “Moderna Hause” da zengin olan gıda “market”inde çalışmaktaydı; gündüz
çeşitli sabah kahvaltıları verilmekteydi. Muhteme- vardiyasında çalıştığından, şehri tanıma turlarımıza
len İngilizce pratiği yapmak için burada çalışmakta katılamıyordu. Ama birgün, bizimle gelebileceğini
olan Fransız kızın “Truva minüt, Truva minüt e söylediğinde, bunun nasıl olabildiği sorusuna ”ma-
demi?” sorulariyle 3,5 dakika kaynatılmış rafadan halli karakolun kaçak işçi kontrolüne geleceği”ni, o
yumurta eşliğinde öğleyi de dengeleyecek sıkı bir sebeple mağazada bulunmaması gerektiğini, bu haber
kahvaltı yapıyorduk. Mühim problemlerden birisi almanın mağaza tarafından aylığa bağlanan polisten
-domuz eti istemediğimizden- akşam yemekle- kaynaklandığını öğrendiğimizde memnun olduk.
rin nerede yenileceği idi. Zaten Almanya’da tavuk Memnuniyetlerimiz ne içindi? Osmanlı Devleti’nin
yemekten neredeyse kanatlanıp uçacak olan midele- parçalanmasında bir numaralı etken saydığımız
rimiz, Kıbrıs Derneği’nin lokantasını bulduk ve çok- İngiltere’yi de rüşvet kurdu kemirmeye başlamış de-
tan beri hasret çektiğimiz kuru fasulye imdadımıza mekti. Bu kötü ahlaka, Mark bozdurduğum bankada
yetişti. İddia ediyorum siz hiçbir zaman bu kadar da rastlamıştım; veznedar, 100 sterlin eksik verince
lezzetli bir fasulye yememişiniz; bu kadar ana mutfağı itiraz edip düzelttirdim. O tarihlerde Türkiye’de bütün
hasreti çekmemişinizdir. işyerleri 19’a kadar açıktı; saatini geçirene, Pazar
O ne! İdealist gençlerimizden Mustafa Gözübüyük günü açana zabıta, hemen cezayı basardı. Anayasa’sı
namı diğer “Mersedes Mustafa” da amcası ile bir- bile bulunmayan, geleneklerle yönetilen İngiltere’de,
likte lokantada idi. Bu “Mersedes Mustafa” lakabı, 1800’lü yıllardan kalan ama tatbik edilmeyen bir
Galip Erdem tarafından takılmıştı. O zamanlar araç kanun ile “hava karardıktan sonra satılması yasak”
sahibi olanlar pek yoktu; bendenizin sahip olduğu 100’e yakın madde arasında diş macunu, sabun gibi
araçlar genellikle düşük modelli olurdu. Her hangi ürünlerin de bulunmasını ve mağazanın sabaha kadar
bir toplantıdan çıkıldığında, Gözübüyük’ü gören açık olmasını, ilgi çekici bulduk. Hatta Gima yöneti-
Galip Ağabey: “Mersedes Mustafa buradaymış, bana minde bulunduğum yıllarda, bunun uygulamasını
eyvallah” der ve beni hemen “satar”dı. Doğrusu bütün mağazalarında yaptırmaya kalktığımda, tep-
bu duruma biraz canım sıkılırdı. Çünkü ağabeyim, ki ile karşılanmıştı; ancak İstanbul Selamiçeşme
1951 Model taksi plakalı Hilman marka otomobili- mağazasını 23’e kadar açtırmayı becerebildim ve
me çok “muavin”lik yapmıştı. Gündüzleri babamın mağaza İstanbul’un satışta bir numarası olmuştu.
çalıştırdığı Hilman’ın gece şoförü ben olur; Galip DeVe’yi, motor rektifiyesi yapılmak üzere bir
ağabeyim de bazen muavinim olurdu. Gece işi, ya Et- tamirhaneye bıraktığımızdan, Londra’yı gezme-
lik yolunda olan oto garajlarında veya eğlence yerle- ye epeyce vaktimiz vardı. Londra Metrosu,
rindeydi. Geceleri eğlence hayatı yaşayanların, ayak 1800’lerde yapılmış şahane bir ulaşım vasıtası
takımı demek istemediğim bölümü, Ulus’ta Çankırı idi. Yerin altından şehir, birçok kat ile ağ gibi
Caddesi’nin başındaki barlara “takılır”; üst gelir se- örülmüştü. Genellikle bu yolu kullandık. İlgi çekici
07
F İ K İ R S A N A T V E E D E B İ Y A T T A T Ö R E
unsurlar olarak şunları gördük; Londra’nın bir Londra’da ikamet etmekte olan Cengiz Dağcı’yı
ucundan diğer ucunun yetmiş km kadar oluşu; (Şimdi ziyaret etmek istedik. Bir spor kulübünde spor-
İstanbul neredeyse İzmit ve Tekirdağ’a bağlanmış culara “alaminüt” yemekler yaptıkları küçük bir
vaziyette) iki veya üç katlı adaları oluşturan ayrı lokantanın üst katında oturmakta idiler. Cengiz
binaların, tek renge boyanması suretiyle tek bina Bey, güler yüzle karşıladı bizi; fakat Polonyalı eşi
gibi görünüşü; (bizde hâlâ allı güllü sultan iğdesidir.) Retina, çok asık suratlıydı ve bu ziyaretten memnun
Şimdilerde bazı büyük şehirlerimizde görülmeye kalmamış gözüküyordu. Bu sebeple olsa gerek, gene
başlanan, sokak köşelerindeki uygunsuz haldeki münasebetsizliğim depreşti ve sohbet sırasında Cen-
çiftler. giz Bey’e:
Moderna Hause’nin banyosunda, bir küvet ve onun -Siz milliyetçi bir insansınız neden bir Türk’le
üzerinde, biri sıcak diğeri soğuk akan iki musluğu değil de Polonyalı ile evlendiniz;
vardı. İlk banyoya girdiğimizde, bir su bardağına tarzındaki münasebetsiz soruma tokat gibi bir ce-
her ikisinden doldurulan su ile yıkanmak, kâh vap aldım:
yaktı kâh üşüttü. Bizdeki gibi ikisini birleştiren bir -Daha o tarihte Almanya’ya Türk işçileri çalışmaya
“duş” veya “batarya” mevcut değildi. Bu batılıların gelmemişlerdi.
temizliğine de doğrusu diyecek yoktu. Küvette Şimdilerde Cengiz Dağcı’nın vefatından sonra çok
sabunlanıp, yıkanmış olduğu kirli sudan durulan- konuşulan: Türkiye’ye neden gelmedi; küs müydü?
madan çıkıyorlardı. Fransızlarda da öyledir. Sa- Merakı depreşti ya. Benzeri bir soruyu da ben sor-
bahleyin yüzlerini yıkadıkları lavabonun tapasını dum:
kapatmak suretiyle içerisinde hak huk ettikleri suyu, -Türkiye’ye gelmeyecek misiniz?
avuçlarına doldurup yüzlerini yıkarlar. 14. Lui döne- - İngiltere yaşanmaya değer; ama ölmeye değmez.
minde bile “lazımlık”lar sarayın penceresinden -Neden kitaplarınızı solcu bir yayınevinden
aşağı döküldüğü bilinen gerçeklerdendir. Mamafih çıkarıyorsunuz?
bu pislik, Fransa’nın parfüm sanayiinin gelişmesine -Varlık Yayınlarının sahibi Yaşar Nabi’ye minnet
sebep olmuştur. Bizde sadece beş vakit belli yer- borçluyum; ilk kitabımı gönderdiğimde elimden tut-
lerin yıkanması ile kalınmaz; odalarda da yüklük de- tu; Türkiye Türkçesine çevrilmesine yardımcı oldu.
nilen, yatak, yorganın konulduğu yer aynı zamanda -Varlık’tan telif hakkı alıyor musunuz?
çiftle-rin kimseye fark ettirmeden banyo yaptıkları -Benim adıma orada bankaya yatırılıyor; Türkiye’yi
yerdir. Almanya da dâhil batı ülkelerinin klozetle- gezmeye gidince harcayacağım.
rinde taharet musluğuna rastlamazsınız. Hatta bir Şimdi 25 eserini de yayımlayan Ötüken Yayınevi
seferinde Türkiye’deki meşhur firmalardan birisinin ile görüştüğümde (**), Varlık Yayınları’ndan tek
ihracat için yaptığı klozetler iade edilince, büyük kuruş bile alamamış olduğunu öğrendim. O zaman
patron, pazarlama müdürlerini toplayıp bunların Cengiz Bey’in küslüğüne dair herhangi bir emare fark
iç tüketiciye sunulmasını söylediğinde müdürler: etmemiştim; maalesef Türkiye’ye gelmeden de haya-
“Türk örfünde, yaptığını görmek gibi bir alışkanlık ta gözlerini yumdu; Tanrı O’nu, rahmetine garketsin
olmadığından bunun mümkün olamıyacağı”nı söyle-
meleri üzerine “Türk örf ve âdetini değiştirecek ve (*) Nihat Yazar: 1925’te Osmaniye’de doğdu. Volkan gazetesi
bunu pazarlıyacaksınız;” talimatını almışlardı. sahibiydi. Mısır El Ezher Üniversitesi’nde Türk Dili okutmanlığı
DeVe’yi tamirhaneden aldığımızda, beklemedi- yaptı. Osmanlı Devleti’nde 1600-1920 yılları arasında mey-
ğimiz bir süprizle karşılaşmıştık. Türkiye’de olduğu dana gelen olaylar hakkında önemli bilgiler ihtiva eden Mehmet
gibi aynı motorun onarılıp verileceğini düşünmüştük. Arif’in, “93 Moskof Harbi ve Başımıza Gelenler” adlı eserini
Hâlbuki yeni bir motor takmışlardı. Hududumuzdan sadeleştirip yayımlamıştır. 2004’de vefat etmiştir.
çıkarken herhangi bir değişiklik yapılmasın diye mo-
tora, çepeçevre bir tel sarıp mühürlemişlerdi. Şimdi (**) Erol Kılınç: Bazı bilgilerde yanlışlıklar var. Cengiz Dağcı
numarası değişen motoru, gümrükte nasıl izah ede- kitaplarını, esir kampında iken Kırım Türkçesi ile yazmağa
cektik. Araca el konulması ihtimaldi; hâlbuki aracımız başlamış. Daha sonra bunları Türkiye Türkçesine kendisi
emanetti. Bir belge almak için Büyükelçiliğimize git- aktarmış. Şöyle ki: Esir Kampı’ndan arkadaşı olan Zöhre hanım,
tik. Orada Galip Ağabey’in tanış çıktığı …. rastladık; daha sonra kamptaki 400 kadar Kırımlı ile Türkiye’ye geliyor;
ilgili evrakı aldık; ama yine de endişe içerisindey- Ankara’da bir Uygur Türkü ile evleniyor. Bu kadın, Cengiz
dik. Gümrük mevzuatını bilmiyorduk, “Konya Dağcı’yla görüşmelerini devam ettiriyor; ona Ankara’dan
Paşa”sı Tevfik Fikret Kılıçkaya’nın el koyduğumuz Türkçe yayınlar ve Varlık Dergisini gönderiyor. Dağcı bu
DeVe’sini, giriş gümrüğünde bırakma tehlikesi ola- neşriyat yoluyla Türkiye Türkçesini öğreniyor ve yazdıklarını
bilirdi. Türkiye Türkçesine çeviriyor. Bunu “Sadık Turan’ın Hatıraları”
08
Description:İmtiyaz Sahibi ve. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü. Ömer Faruk BEYCEOĞLU. Yayın Danışmanı. A. Yağmur TUNALI. Sanat Koordinatörü. H. Nurcan YAZICI. Ahmet ŞAFAK “AŞK İle Aldatmak ve Elif Şafak”. Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN / 87 Önsözde “Unutulmuş, ya da hiç tanınmamış bir kah