Table Of ContentBAHTİYAR OL NÂZIM
Vera Tulyakova Hikmet (1932-2001) Nâzım Hikmet’in karısı.
Devlet Sinema Üniversitesi (VGİK- Vsesoyuzniy
Gosudarstvenniy İnstitut Kino) Senaryo Bölümü’nü bitirdi ve
SSCB’nin en büyük çizgi film kuruluşu olan
“Soyuzmultifilm”de redaktör olarak çalışmaya başladı.
“Novosti” haber ajansında muhabirlik yaptı. 1955 yılında
tanıştığı Nâzım Hikmet’le birlikte yazdıkları “İki İnatçı” ve
“Kör Padişah” adlı tiyatro oyunları Moskova başta olmak
üzere SSCB’nin çeşitli kentlerinde sahnelendi. 1963’te Nâzım
Hikmet’in ölümünün ardından Rusya Edebiyat ve Sanat
Devlet Arşivi’nde Nâzım Hikmet Bölümü’nün oluşmasına ön
ayak oldu. Aynı yıllarda VGİK’te doktora çalışmasını
tamamladı ve ölünceye dek aynı üniversitede öğretim
görevlisi olarak çalıştı. Ayrıca 1998’de Rusya’nın konusunda
ilk özel üniversitesi olan “Bağımsız Sinema ve Televizyon
Okulu”nu kurdu ve rektörlüğünü üstlendi.
Anna Stepanova Tiyatro bilimci, profesör. 1952 yılında
Moskova’ da doğdu. Rusya Tiyatro Sanatı Üniversitesi’ni
bitirdi ve aynı üniversitede akademik kariyer yaptı. Rus
tiyatro tarihi ve Çarlık Rusya, SSCB ve Rusya Federasyonu
tiyatrolarının geleneksel ögeleri ve tarihleri üzerine
araştırmalar yapıyor. Halen Rus Tiyatro Sanatı
Üniversitesi’nde ders veriyor ve annesi Vera Tulyakova
Hikmet ile birlikte kurduğu “Bağımsız Sinema ve Televizyon
Okulu”nda yönetici-akademisyen olarak çalışıyor.
Hülya Arslan 1988 yılında Ankara Üniversitesi DTCF Rus
Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirmesinin ardından SSCB
Devlet Bursu ile bir yıl Puşkin Dil Enstitüsü’nde staj yaptı.
1990-2000 yılları arasında Moskova’da çeşitli Türk
firmalarında üst düzey yönetici olarak çalıştı. 1998-2000
yıllarında Puşkin Devlet Rus Dili Enstitüsü’nde Rus Dili ve
Edebiyatı üzerine yüksek lisans yaptı. Doktora çalışmasını
Moskova Devlet Üniversitesi’nde tamamladı. Halen Okan
Üniversitesi Rusça Mütercim Tercümanlık Bölümü’nde
öğretim görevlisi olarak çalışıyor.
VERA TULYAKOVA HİKMET
Bahtiyar Ol Nâzım
DERLEYEN:
ANNA STEPANOVA
RUSÇA’DAN ÇEVİREN:
HÜLYA ARSLAN
ANI
Yapı Kredi Yayınları – 2646
Edebiyat – 809
Bahtiyar Ol Nâzım/Vera Tulyakova Hikmet
Özgün adı: Budj fiastliv Nazım
Derleyen: Anna Stepanova
Rusça’dan çeviren: Hülya Arslan
Kitap editörleri: Kayhan Yükseler, M. Melih Günefl
Düzelti: Filiz Özkan
Kapak tasarımı: Nahide Dikel
Grafik uygulama: Gülçin Erol
1. baskı: İstanbul, Şubat 2008
© Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Ticaret ve Sanayi A.Ş.,
2008
Bütün yayın hakları saklıdır.
Kaynak gösterilerek tanıtım için yapılacak kısa alıntılar
dıflında
yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.
Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Ticaret ve Sanayi A.Ş.
Yapı Kredi Kültür Merkezi
İstiklal Caddesi No. 161 Beyoğlu 34433 İstanbul
Telefon: (0 212) 252 47 00 (pbx) Faks: (0 212) 293 07 23
http://www.yapikrediyayinlari.com
e-posta: [email protected]
İnternet satıfl adresi: http://alisveris.yapikredi.com.tr
http://www.yapikredi.com.tr
Annem Vera
Ölümünden kısa bir süre önce “Bu kitabı yazan cesur genç
kadına saygı duyuyorum,” demişti annem. Gözleri 30 küsur
yıl öncesine dalmıştı bunları söylerken.
31 yaşında Nâzım’ı toprağa vermesinin ardından Vera, acı ve
yalnızlıkla mücadele etmek zorunda kalmıştı. Yanında
insanlar varken zaaflarını göstermek istemezdi. Ancak
gündüzleri, mezarlığa gidip Nâzım’la konuşabiliyordu.
Nâzım’dan sonraki ilk yıl, her gün yaptığı bu ziyaretlerini
anımsıyorum. Bazen beni de götürürdü yanında. On bir
yaşındaki bir kız çocuğu için acı deneyimlerdi bunlar. Önce
çiçek almak için pazara uğrardık. Annem, “Bunlar hoşuna
gider mi acaba?” kaygısıyla seçerdi buketi. Mezar başına
geldiğimizde, toprağı okşar, (artık orada olmayan) banka
otururdu. Yüzünde tuhaf bir ifade belirir ve beni ve etrafta
olan bitenleri artık görmez olurdu. Ona engel olmak mümkün
değildi. Yardım etmek ise imkânsızdı. Uzaklarda bir yerlerde
onunla buluşurdu sanki. Bana hiç bitmeyecekmiş gibi gelen
sürenin sonunda gerçek dünyaya döner ve neredeyse neşeli
bir sesle “Yarın görüşmek üzere, Nâzım!” derdi. Annemin o
günleri hâlâ hafızamda tazedir. Büyüyüp de Vera’nın kitabını
okuduğumda, onu kurtaran şeyin, o uykusuz geceler ve o
zaman başlayıp yaşamının son günlerine dek sürdürdüğü
Nâzım’la sohbetleri olduğunu anladım.
19 Mart 2001’de öldü annem. Geriye gözü gibi baktığı ve çok
sevdiği Nâzım’ın evi kaldı. Bir de Vera’nın mektuplar, notlar,
senaryolar, taslaklar ve çok sayıda dokümanla mektuptan
oluşan dağınık arşivi. Bunların tamamını düzenlemeye
başladığımda, annemin Nâzım’la sıkı sıkıya bağlı
yaşamındaki pek çok bilinmezi ortaya çıkartacağımı
biliyorum. Bunu yapabilmek için gerekli gücü topladığımda,
işe girişeceğim.
Bu kitapla buna başlamış olduğumu sanıyorum. Daha önce
yayımlanmış anı kitabını annemin el yazmalarıyla
karşılaştırdığımda pek çok önemli olayın atlanmış olduğunu
fark ettim. Belli ki zamanın gerekleriydi bunlar. Dünyaya mal
olmuş bir şairin yaşamının en son ve mutlu dilimini onu
sevenlerden esirgememek gerektiğine karar verdim. Bu zorlu
uğraş için annemin anıları, hayat karşısında bana örnek olan
duruşu güç verdi.
Vera Tulyakova 19 Mayıs 1932’de Moskova yakınlarında
küçük bir yerleşim yeri olan Bolşevo’da doğdu. Babası,
dedem Vladimir Tulyakov gönüllü olarak cepheye gitmiş ve
1943’te cephede ölmüş. Onu hiç görmedim. Anneannemin ve
annemin anlattıklarından tanıdım onu ve Moskovalı eski bir
tüccar ailesinden geldiğini, savaştan önce oldukça iyi
koşullarda yaşadıklarını öğrendim. Babaannem Yevgeniya
Yusupova’nın Rus tarihinde önemli bir yere sahip bir hanedan
ailesinden geldiğini de annem gururla anlatmıştı bana.
Devrimden sonra her şeylerine el konulmasını ailede bir tek
dedem kolaylıkla kabullenmişti. Devrime ve onun adaletine
inanmıştı çünkü. Tıpkı Nâzım Hikmet gibi.
Vera’nın annesi, anneannem Mariya Koptelova’nın babası ise
büyük bir yurtluğun idarecisiymiş. 1917’de, ana konağın
merdivenlerinde Bolşevikler tarafından vurulmuş. Tek isteği
sorumluluğunu taşıdığı eşyaları, talan etmeye gelen kalabalığı
durdurmaktı.
Anneannem, büyük ağabeyi tarafından büyütülmüş. Annem
Vera’nın kitabında bahsettiği “Kolya Dayı” odur. Devrimden
önce Sorbonne öğrencisi olan Kolya Dayı, Sovyet
yönetiminden yaşamının sonuna dek nefret etti.
Küçük yaşta öksüz kalan anneannem yaşamını çocuklara,
özellikle de anası babası olmayanlara adamıştı. Anneannem,
annemi doğurduktan sonra çocuk bakımevinde çalışmaya
başlamış, sık sık annemi de iş yerine, öksüz ve yetim
çocukların yanına götürmüştü. Hepsi bir örnek giyinmiş
çocukları ben de anımsıyorum. Ben de anneannemin bu hayat
okulundan nasibimi aldım.
Annem “babasının kızı”ydı ve onu çok severdi. Dediklerine
ve fotoğraflarda görüldüğüne göre, bir o kadar da benzerdi
dedeme. Savaş başlayıp da dedem cepheye gittiğinde mutlu
günler sona erdi. Anneannemin çalıştığı çocuk bakımevi,
Tatar köyü olan Solouşi’ye taşındı. Anneannemin asla
hatırlamak istemediği o günlerden annem bana bahsetmiş ve
kısa sürede Tatarca öğrendiğini, oranın yerlileri ile nasıl
ahbap olduğunu kendisi anlatmıştı. Nâzım Hikmet’in Ekber
Babayev’e annemin dış görünüşü ile ilgili söylediği Türkçe
bir cümle üzerine annemin hafızasının bir yerlerinde kalmış
Tatarca, Nâzım’la ilk tanıştığı gün canlanıvermişti. O anda
kendini kötü hissetmiş olsa da her zaman Tatar dilinin tınısı,
Tatar müziği mutlu etmiştir annemi. Hatta mutlu olduğu
anlarda mırıldandığı bir Tatar şarkısını bile anımsıyorum.
Moskova ve çevresinin zorunlu boşaltılmasının ardından
başlayan Tataristan günleri zordu. Paraları karınlarını
doyurmaya bile yetmiyordu. Beraberlerinde getirdikleri tüm
eşyalarını yiyecekle değiştirmek zorunda kalmışlardı.
Anneannem hastalandığında bütün yük annem Vera’nın
omuzlarına kalmıştı. Annem dramatize etmeden, hatta gülerek
eski giysileri söküp ördüğü şapkaları pazarda sattığını, bazen
de yumurta veya ekmek karşılığında pazarda çevirmenlik
yaptığını anlatırdı. Yerli halkın Rusça bilmemesi, oraya
yerleştirilmiş Rusların ise Tatarca bilmemesi annemin işine
yaramıştı. Bin bir güçlükten sonra, annemle anneannem eve
dönebilmişler ve dedemin ölüm haberini 1943’te Moskova’da
almışlardı.
Description:Vera Tulyakova Hikmet, Nâzım Hikmet'in ölümünden sonra, onunla yaptığı söyleşiler olarak nitelendirdiği bu kitabında, şairin ülkesinden ayrıldıktan sonra, 1951'de üçüncü ve son kez gittiği Sovyetler Birliği'nde, coşkulu gençlik yıllarında idealinde yarattığı sosyalizmin