Table Of Contentbilimname, XX, 2011/1, 197-208
BAĞLAM TEORİSİ1
Yazarı: Ahmet Muhtar ÖMER
Prof. Dr., Kahire Üniversitesi
Dâru’l-Ulûm Fakültesi Öğretim Üyesi
Çev. Şahin GÜVEN
Yrd. Doç. Dr., Erciyes Ü. İlahiyat F.
[email protected]
Londra Okulu, bağlam teorisini, bağlamsal yaklaşım (contextual
approach) ya da amelî yaklaşım (operational approach)2 ismiyle
tanımlamıştır. Bu yaklaşımın önde gelen ismi ise, dilin sosyal görevlerine
büyük bir vurgu yapan Firth’tür. Aynı şekilde bu yönelişe Halliday, Mc
Intoch, Sinclair ve Mitchell gibi isimler de katılmışlardır.3 Ayrıca Lyons da,
Firth’ün “Anlam Tayininde Bağlam Teorisi”nin gelişmesinde önemli ölçüde
destek olanlardan biri sayılır.4
Bu teorinin sahiplerine göre ‘kelime’nin anlamı, dil içindeki kullanımı5
veya kelimenin kullanıldığı şekil ya da kelimenin üstlendiği işlevden6
ibarettir. İşte bu sebeple Firth, açıkça şunu dile getirmektedir: “Anlam,
ancak anlam birimlerinin dizilişinde, yani farklı bağlamlardaki konumunda
1 Bu çeviri, Kahire Üniversitesi Dâru’l-Ulûm Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Ahmet Muhtar
Ömer’in, İlmü’d-Delâle (1993) isimli eserinin, 68-78. sayfalarındaki “Nazariyyetü’s-Siyâk” başlıklı
bölümün tercümesidir.
2 G. Berry Rogghe, The Scope of Semantics, 1973, s. 5; Stephen Ullmann, Meaning and Style, Oxford
1973, s. 5-8.
3 Rogghe, The Scope, s. 5.
4 Jhon Lyons, Firth’s Theory of Meaning, Longmans 1966, s. 288.
5 Örnek olarak Arapçadaki “dem(kan)” kelimesinin halk dilindeki şu kullanımlarına bakılabilir;
‘sıcakkanlı’, ‘soğukkanlı’, ‘kanı kaynıyor’, ‘kan(kırmızı)’ vb.
6 Ullmann, Meaning and Style, s. 8.
Ahmet Muhtar ÖMER
ortaya çıkar/kendini ele verir.”7 Bu yaklaşımın sahipleri kendi görüş ve
bakış açılarını açıklama sadedinde şöyle demektedirler: “Gösterge
birimlerinin (kelimelerin) çoğunluğu, diğer gösterge birimlerine bitişik
durumdadır. Buna göre gösterge birimlerinin anlamlarını belirlemek veya
Sayfa | 198 sınırlandırmak, ancak bunlara mücavir olan diğer gösterge birimlerini göz
önünde bulundurarak gerçekleşebilir.”8 Dolayısıyla bu teoriyi
benimseyenler, kelimenin yer aldığı dilsel bağlama ve cümle içerisindeki
diğer kelimelerle ilişkilerini araştırmanın önemi üzerine odaklandıkları için,
kelimenin anlamına götürecek yolun, kelimenin görülmesi, nitelenmesi ya
da tanımlanması olduğunu kabul etmemektedirler.9
Bu anlayışa göre kelimelerin anlamlarının araştırılması, kelimelerin
içinde bulunduğu ortam ve bağlamların, dil-dışı olanlar da dâhil olmak
üzere, kapsamlı bir şekilde araştırılmasını gerektirmektedir.10 Bu durumda
kelimenin anlamı, o kelimenin içinde bulunduğu bağlam(lar)a göre
değişikliğe uğramaktadır. Başka bir ifadeyle, kelimenin anlamı, dilsel
dağılıma (et-tevzîu’l-lügavî/linguistic distribution) göre farklılaşmaktadır.
K. Ammer, bağlam için şu dört bölümü kapsayan bir taksimat
önermektedir:
1. Dilsel Bağlam ( es-Siyâku’l-Lügavî/Linguistic Context)
2. Duygusal Bağlam ( es-Siyâku’l-Âtıfî/Emotional Context)
3. Durumsal Bağlam ( es-Siyâku’l-Mevkıfî/Situational Context)
4. Kültürel Bağlam ( es-Siyâku’s-Sekafî/Cultural Context)11
Dilsel bağlamı, İngilizce “good” (Arapça “hasen” ya da halk dilindeki
“zeyn”) kelimesiyle örneklendirmek mümkündür. Sözü edilen bu kelime
farklı dilsel bağlamlarda bulunduğu zaman, nitelik olarak şu anlamları
içerir:
a- Şahıslarda; yakışıklı adam, güzel kadın, güzel çocuk...
b- Zamansal ifadelerde; güzel vakit, güzel gün, güzel tören, güzel
yolculuk…
7 R. Fowler, A Nota on Some Uses of the Term Meaning in Descriptive Linguistics, in Word, No:21, s.
318; Ayrıca bkz: A. Lehrer, Semantic Fields and Lexical Structure, Amsterdam-London 1974, s.
174.
8 Eugene A. Nida, Componential Analysis of Meaning, Mouton 1975, s. 196.
9 Nida, Componential, s. 196.
10 Ullmann, The Scope, s. 8.
11 E. Coseriu ve Horst Geckeler, Linguistics and Semantics (in Curretn Trends in Linguistics), s. 131-
132.
Bağlam Teorisi
c- Ölçü ve tartılarda; saf tuz, arı/katışıksız un, güzel/temiz hava, doğal
su...
Görüldüğü üzere “good/hasen/zeyn” kelimeleri, dilsel bağlamda “adam”
kelimesiyle birlikte kullanıldığında, o kişinin ahlakî yönünü ifade
etmektedir: ‘İyi (ahlaklı) adam’. Ama aynı kelime, örneğin “doktor” Sayfa | 199
kelimesini nitelediğinde ise, “güzel doktor” cümlesindeki “güzel” kelimesi,
doktorun işindeki başarısını kastetmektedir; ahlakî yönünü değil... Aynı
kelime ölçü ve tartıların bir sıfatı olarak kullanıldığında ise “güzel”
kelimesinin anlamı, “saflık/arılık/katışıksızlık” anlamına gelmektedir...
Görüldüğü üzere bir kelime, kullanıldığı bağlamlara göre farklı anlamlara
gelebilmektedir.
Dilsel bağlama bir başka örnek olarak, değişik ortamlarda
kullanıldığında farklı anlamlar ifade eden Arapça “yed” (el) kelimesini
vermek de mümkündür. Bu farklı anlamlardan bir kısmını şu şekilde
sıralayabiliriz:
1. Ona karşılıksız mal verdim (yani ne alış-veriş ne borç ve ne de
ödül olarak değil, sadece lütuf olarak verdim).
2. Onlar kendilerinin dışındaki kimselere karşı tek bir eldirler, yani
yek-vücutturlar.
3. Balta ve nacak türü aletlerin tutulacak sapına da; Balta sapı/eli
veya Nacak sapı/eli denir.
4. Zaman(ın) eli; zamanı, süreci uzatmak demektir.
5. Rüzgâr(ın) eli; yani gücü demektir.
6. Kuş(un) eli; yani kanadı demektir.
7. Elini itaatten çekti.
8. Elden alıp ele vererek, yani peşin olarak sattım.
9. (Eli/eteği) kısa elbise; elbise vücudu örtmede kısa ve eksik
kaldığında bu tabir kullanılır.
10. O kişinin eli uzundur, yani cömerttir.
11. Benim elim (yani gücüm ve kuvvetim) yok.
12. “Elleri yana düştü ” yani, pişman oldu.
13. Bu elim senindir, yani sana teslim oldum.
14. “Tâ ki elleriyle cizyeyi verinceye kadar (onlarla savaşın).”12 Yani
Müslümanların güç ve kudretlerini kabullenip zelil bir şekilde
cizye verinceye kadar onlarla savaşın, demektir.
15. Kişinin önünde (beyne yedeyi’s-sâati) korkunç fırsatlar vardır.
12 Tevbe, 9/29.
Ahmet Muhtar ÖMER
16. Adamın eli; yani kavminden ve taraftarlarından oluşan grup,
demektir.13
Duygusal bağlam, vurgu, aşırı övgü ya da itidalli olmayı gerektiren
reaksiyonların güçlülük ve zayıflık derecesini belirler. Örneğin İngilizcedeki
Sayfa | 200 ‘love’ kelimesi, kök anlamı bakımından ‘like’ kelimesiyle ‘sevgi’ anlamında
birleşseler bile, bu iki kelime birbirinden tamamen farklıdır. Aynı şekilde
Arapçadaki ‘sevmemek, hoşlanmamak ve çirkin bulmak’ anlamındaki
‘yakrahu’ kelimesi, kök anlamı bakımından ‘sevimsiz, tiksinti verici ve nefret
etmek’ anlamındaki ‘yubğızu’ kelimesiyle birleşseler bile, bu iki kelime de
tamamen birbirlerinden farklı anlamlar ifade ederler.
Durumsal bağlamdan, kelimenin bulunduğu dışsal/harici bağlam
kastedilmektedir. Hapşıran bir insana söylenilen ‘Yerhamuke Allâhu (fiille
başlıyor)’ cümlesindeki ‘rahmet’ kelimesinin ifade ettiği anlamla, ölümden
sonra rahmet dileme ortamında kullanılan ‘Allahu yerhamuhû (isimle
başlıyor)’ cümlesindeki ‘rahmet’ kelimesinin ifade ettiği anlam birbirinden
farklıdır. Zira ilki, dünyada talep edilen ‘rahmet’ten bahsederken, ikincisi ise
âhirette talep edilen ‘rahmet’ten bahsetmektedir. İşte aynı kelimenin bu
farklı anlamlarına, takdim ve tehir’de şekillenen dilsel bağlamın yanında,
durumsal bağlam da delalet etmektedir.
Kültürel bağlam, kelimenin kullanılması muhtemel olan sosyo-kültürel
çevrenin tanımlanmasını gerektirir. Örneğin ‘mirror’ kelimesine oranla
‘looking glass’ kelimesini kullanmak, İngiltere’de yüksek sosyal tabakanın
bir özelliği/alâmetifarikası kabul edilir. Aynı şekilde ‘rich’ kelimesi de,
‘wealthy’ kelimesine oranla yüksek sosyal tabakanın bir özelliği olarak
kabul edilir. Örneğin ‘hanımefendi/eş’ anlamındaki ‘aklıyye’ kelimesinin
modern Arapçadaki kullanımı, ‘zevce’ kelimesine oranla yüksek tabakanın
bir göstergesi olarak kabul edilir.
Yine ‘cizr/kök’ kelimesinin, çiftçilere göre bir anlamı, dilbilimcilere göre
ikinci bir anlamı, matematikçilere göre ise üçüncü bir anlamı vardır.
Leech, Firth’ün bağlam nazariyesinde, ilkel toplumlarda dilin oynadığı
rol üzerine yaptığı bir araştırma sırasında tanıdığı ve dili bir yansıma aracı
olarak değil de hareketin kalıba dökülmesi olarak gören Polonya doğumlu
Antropolog B. Malinowski’den etkilendiğini ifade etmiştir. Çünkü hareket
13 Bkz: Ali b. Hasan Kürrâ’, (Thk: Ahmed Muhtar Ömer ve Dâhî Abdülbâki), el-Müncid fi’l-Lüga,
Kahire 1976, s. 46-48; İbn Manzûr, , Lisânü’l Arab, Beyrut Ts., ‘Yedd’ Maddesi.
Bağlam Teorisi
halindeki dil ve kullanıldığı şekliyle mana, Malinowski’nin düşünce
sisteminin birbirinden ayrılmaz iki önemli düsturudur.14
Bağlamsal yönelişi sadece Antropoloji desteklememektedir, aynı
şekilde felsefe kanadından da destek gelmektedir. Örneğin filozof
Sayfa | 201
Wittgenstein, ölümünden sonra 1953 yılında yayımlanan ‘Philosophcal
Investigation’ (Felsefî Soruşturmalar) adlı kitabında, kelimenin anlamının,
dil içindeki kullanımı olduğuna vurgu yapmaktadır.15 B. Russel da şöyle
demektedir: “Kelime, belirli bir dereceye kadar kapalı bir anlam taşır. Ancak
anlam, kelimenin kullanımını göz önünde bulundurmak suretiyle ortaya
çıkar. Dolayısıyla önce kullanım gelmektedir ve kullanımla birlikte anlam
peşi sıra gelir.”16
Aynı şekilde psikoloji ilmi de, birçok psikoloğun bağlam ya da karine
nazariyesini benimsemeleri ve desteklemeleri sebebiyle, bağlam bilgisinin
önemine vurgu yapmaktadır.17
Keza bazı dilbilimciler de bağlamsal yaklaşımı, tahlîlî/analitik metot
için bir ilk adım olarak kabul etmektedirler. Bu dilbilimcilerden biri olan
Ullmann şöyle demektedir: “Sözlük çalışması yapan bir kimse öncelikle
kelimenin –sözlü bir ifadede veya yazılı bir metindeki- bağlamını göz
önünde bulundurmalıdır. Yani bizler kelimeyi öncelikle kullanım
ortamında, cümle içerisinde araştırmalıyız; ardından da bu kullanım
ortamından hareketle kelimenin anlamına etki eden genel müşterek
etkenleri bulup çıkarmalıyız. Neticede ulaştığımız bu anlam(lar)ı da o
kelimenin anlam(lar)ı olarak kayda geçirmeliyiz.”18
Ullmann’a göre, sözlük yazarı belli bir kelimenin bulunacağı temsili
bağlamları tek tek belirleyerek bir araya getirdikten sonra ve bağlamları bir
araya getirme işlemi yeni ve ek bir bilgi sunmaz hale gelince uygulamalı
bölüm sona ermiş ve tahlili yöntemin önündeki alan açılmış olur.19 Böylece,
14 G. Leech, Semantics, Penguin Books 1974, s. 71; Aynı şekilde Bkz: Coseriu, Linguistics and
Semantics, s. 130.
15 İşte bu sebeple onlar; “ (s) harfiyle neyi kastediyorsun?” sorusunu değiştirerek, “(s) harfi nasıl
kullanılır?” ya da “(s) harfini içinde barındıran cümleler nasıl kullanılır?” sorusunu soruyorlar. Bkz:
John R. Searle, Meaning and Speech Acts, s. 154; Leech, Semantics, s. 72; Ullmann, Meaning and
Style, s. 8.
16 Bkz: Ullmann, Meaning and Style, s. 9.
17 Leech, Semantics, s. 27.
18 B. Malmberg, New Trends in Linguistics, Stocholm, 1964, s. 133.
19 Ullmann, Meaning and Style, s. 9.
Ahmet Muhtar ÖMER
envai çeşit bireysel sözcelerdeki sayısız anlam, sabit sözcelerdeki sınırlı
sayıda anlama indirgenmiş/çekilmiş olur.20
İşte bu sebeplerden dolayı Ullmann, tahlili yöntem ile bağlamsal
yöntemin birbirleriyle çatışan zıt yöntemler olmadığını, aksine bu iki
Sayfa | 202
yöntemin aynı yönde ilerleyen ve birbirinin peşi sıra gelen iki adımı temsil
ettiğini ısrarla vurgulamaktadır.
Bağlamsal yöntemin kullandığı ayrıcalıklı özelliklerden en önemlileri
şunlardır:
1. Ullmann’ın ifadesine göre bağlamsal yöntem, anlamı hem gözden
geçirmek hem de konusal tahliller yapmak için kontrol altına almayı
kolaylaştırmaktadır.21 Firth’ün ifadesine göre de bağlamsal yöntem, bir
taraftan, ne kadar yorumlamaya çalışırsak çalışalım, esrarlı/bilmece gibi
algılanan içsel akli durumların araştırılmasını bertaraf eder, diğer taraftan
da nesnelliği ve bizi çevreleyen toplumsal hayat içerisinde gözlemlenmeyi
kabul eden olaylar, olgular ve adetler olarak kelimelerle ilgilenir.22
2. Bağlamsal yöntem linguistik incelemelerinde, dilin sınırlarının
dışına asla çıkmaz. Bu şekliyle de, diğer anlam teorilerinden olan
‘göndergeci/atıfçı teori’, ‘zihinci teori veya imge teorisi’ ve ‘davranışçı teori’
yöntemlerinin hepsine de yöneltilmiş olan eleştirilerden kurtulmuş olur.
Diğer anlam teorilerine yöneltilen bu eleştirileri Leech şöyle ifade
etmektedir: “Ogden, Richards ve Bloomfiled’in anlam çalışmalarındaki
yönelişlerinin temel sorunu, sözü edilen bu düşünürlerin her birinin
semantik’e dair açıklamalarını (dilbilimin değil de) başka ilmi
gereksinimlerin/ihtiyaçların ışığı altında yapmış olmalarıdır.”23 Yine onun
ifadesiyle, “dilsel bir olguya dair açıklama ve yorumları dilin sınırları
dışında araştırmak, kapı ve penceresi (yani hiçbir çıkış yeri) olmayan bir
odadan çıkmak için beyhude bir çıkış yolu (menfez) aramaya
benzemektedir! Oysa bizden istenen (olmayan menfezi aramak değil),
odanın içerisinde var olan şeyleri iyice araştırmakla yetinmemiz, diğer bir
ifadeyle, dildeki bağlantıları yine bizzat dilin sınırları içerisinde kalarak
incelememizdir.”24
20 Malmberg, New Trends, s. 133.
21 Ullmann, Meaning and Style, s. 8.
22 Leech, Semantics, s. 71.
23 Leech, Semantics, s. 4.
24 Leech, Srmantics, s. 5. Ayrıca ‘eşdizimlilik teorisi’ni diğer teorilerinden ayıran özelliklere biraz
sonra değinilecektir.
Bağlam Teorisi
Bütün bu olumlu yönlerine rağmen bağlam teorisine bazı itirazlar da
yöneltilmiştir. Bu itirazlardan bazıları şunlardır:
1. Firth, dilsel yapı ile ilgili kapsamlı bir nazariye ortaya koymamış,
sadece semantikle ilgili teorisini sunmakla yetinmiştir. Oysaki anlamın,
Sayfa | 203
bağlamsal ilişkiler, sesler, sözdizimi/dilbilgisi ve semantik’ten oluşan
kompleks bir yapı olarak değerlendirilmesi gerekir.
2. Firth, bunca önemine rağmen, bağlam (context) kavramını
kullanırken tam olarak sınırlandırıp tanımlamamıştır. Aynı şekilde onun
‘durum’dan (situation) bahsederken kullandığı ifadeler de kapalıdır.
Bunlara ilaveten o, bağlam teorisine gereğinden fazla ağırlık vermek
suretiyle aşırıya gitmektedir.25
3. Bağlamın anlamını açıklamakta yetersiz kaldığı herhangi bir
kelimeyle karşılaştığında bu yöntem, hiçbir anlam ifade etmemektedir.
Meselâ ‘bu kelime şu ve şu bağlamlarda kullanılır’ deseniz bile, kesinlikle bu
hiçbir işe yaramayacaktır... Bu yöntem ancak, kelimenin kullanımları ile
farklı ibarelerdeki fiili uygulamalarını araştıran bir kimse için bir anlam
ifade edebilir.
* * *
Bu teorinin sahiplerinden bazıları, linguistik bağlama; kelimelerin
birlikte kullanılma özelliği (yani uygunluk) veya düzenli kelime
birlikteliği/eşdizimlilik teorisine (nazariyyetü’r-rasf/collocational theory)
odaklanmaktadır. Her ne kadar bu görüş, bağlam teorisinin bir uzantısı ya
da geliştirilmiş şekli olarak kabul edilse de, kendisine özgü hükümleri ve
konulmuş kuralları olması dikkate alınarak onun ‘düzenli
birliktelik/eşdizimlilik nazariyesi’26 olarak müstakil bir teori olduğunu kabul
edenler de vardır. Firth ve arkadaşlarının odaklandığı ve eşdizimlilik
araştırmalarında kendini gösteren pratik anlam kavramıyla ilgili önemli
gelişmeler olduğunu dile getiren Ullmann, eşdizimlilik teorisini, “herhangi
bir dildeki herhangi bir kelimenin diğer kelimelerle dizilişi”27 veya
“kullanılış bakımından birbirinden ayrı olan iki farklı kelimenin, adeten
birbirleriyle bağlantılı olarak kullanılması”28 şeklinde tanımlamaktadır.
25 Lyons, Firth’s Theory of Meaning, s. 288-292.
26 Bu teorinin, Coseriu’un isimlendirdiği şekliyle “Distributional Method” yani “dilsel unsurların
dağılımı metodu” olarak isimlendirilmesi de mümkündür (bkz: Coseriu, Linguistics and
Semantics, s. 129).
27 Ullmann, Meaning and Style, s. 9.
28 Ullmann, Meaning and Style, s. 10.
Ahmet Muhtar ÖMER
Buna verilecek örneklerden birisi, ‘eri(t)me’ kelimesinin ‘demir-bakır-altın
ve gümüş’ gibi kelime gruplarıyla olan bağlantısıdır. Ama aynı kelime, ‘deri’
kelimesiyle mutlak olarak bir bağlantı içerisinde değildir. Ancak ‘deri’
kelimesinin yukarıdaki kelime grubuyla uyum içerisinde olmaması, ‘deri’ ile
Sayfa | 204 ‘eri(t)me’ kelimeleri arasında herhangi bir bağlantının olmaması ya da bu
kelimelerin birlikte kullanılmaya elverişli olmamaları için yeterli bir sebep
değildir. İşte bu yüzden, iki kelime arasındaki uyumsuzluğu ispat için şeklî
bir delile başvurulur. Bu şeklî delil, demir, bakır ve altın gibi madenler,
‘deri’ kelime grubunda bulunmayan, sertlik, ağırlık, parlaklık ve soğukluk
gibi, birçok bağlantıyı bünyelerinde taşıma bakımından ortak bir özellik
gösterirler. Buna karşılık ‘deri’de de hafiflik, yumuşaklık ve renkteki matlık
gibi farklı nitelikler mevcuttur.29
Kelimelerin birlikte kullanımı özelliğini ifade eden eşdizimlilik teorisi
ya da yönelişinin öne çıkan özelliklerinden bazılarını şu şekilde sıralamak
mümkündür:
1. Bu teori ya da yöneliş, bağlam çeşitlerinden yalnızca dilsel
bağlama sözsel bağlama, yani araştırmaya konu olan kelimenin birlikte
kullanıldığı kelime grubunu açıklamaya önem verir. Örneğin İngilizcedeki
‘night (gece)’ kelimesi, ‘dark (karanlık)’ kelime grubu ile birlikte bulunur
veya ‘day (gün)’ kelimesi, ‘sunny (güneşli)’ kelime grubuyla birlikte
kullanılır.
Ancak ne zamanki kelimenin birden fazla kelime grubuyla birlikte
kullanılması ve birden çok dilsel bağlam içinde bulunması mutat hale
gelirse, işte o zaman ‘birlikte kullanılma’(el-vukûu’l-müşterek) ve
‘gerçekleşme olasılığı’(ihtimâliyyetü’l-vukû’) kavramları gündeme
gelecektir. Firth, kelimelerin birlikte kullanımına ilişkin çeşitli hükümlere
ulaşmak amacıyla dilsel bağlamların ya da kelimelerin yer değiştirilmesi
esasına dayanan “kelimelerin birlikte kullanılma olasılığı ya da bir araya
gelebilmesini test etme” şeklinde isimlendirdiği yöntemi geliştirmiştir.30
Bu kuram sahiplerinin teorilerini örneklendirdikleri en önemli misal
belki de ‘strong’31 ve ‘powerful’32 kelimeleridir. Anlam bakımından birbirine
29 Ullmann, The Scope, s. 14.
30 Lehrer, Semantic Fields, s. 174; Alston, Theory of Meaning, s. 13; Dillon, G.L., Introduction to
contemporary Linguistic Semantics, U.S.A. 1977, s. 26.
31 Kuvvetli, sağlam, sert, dayanıklı vb. anlamlara gelmektedir.( çevirenin notu)
32 Kuvvetli, kudretli, sert, etkili vb. anlamlara gelmektedir. (çevirenin notu)
Bağlam Teorisi
yakın olan bu iki kelime ‘argument’33 kelimesiyle bir sözdizimi
oluşturabilmekte, ancak farklı dilsel bağlamlarda aynı birlikteliği
oluşturamamaktadır. Zira ‘powerful’ kelimesi, örneğin ‘car(otomobil)’
kelimesiyle bir sözdizimi oluştururken, ‘strong’ kelimesi ise örneğin
‘tea(çay)’ kelimesiyle birlikte bir sözdizimi oluşturmaktadır.34 Sayfa | 205
Bir diğer örnek ise, zamanla ilgili olan ‘night’, ‘day’ ve ‘morning’
kelimeleridir. Bu kelimelerin tamamı ‘mid’ kelimesi ile birlikte aynı
sözdizimi içerisinde bulunmaları sebebiyle her ne kadar bir grup
oluştursalar da farklı ortamlardaki ayrı kelime grupları içerisinde
birbirlerinden ayrılacaklardır. Nitekim ‘night’ kelimesi genel olarak ‘dark,
black, clear, fall ve time’ kelimeleriyle aynı sözdizimi içerisinde bulunsa bile,
bu kelimelerden bazıları ‘day ve norning’ kelimeleriyle aynı sözdizimi
içerisinde bulunamazlar.35
“Semiology: Linguistics Theory of Meaning” isimli makalesinde Joos, bu
yöntemi kullanarak anlam farklılığının kelimenin çeşitli bağlamlardaki
dağılımının farklılışmasından kaynaklandığını açıklamaya çalışmıştır. Yine
o, 14 (on dört) kullanım alanını belirttiği İngilizce ‘code’ kelimesi vasıtasıyla
bu yöntemini açıklamıştır.36
İki farklı dil arasında bağlamsal ilişkilerin tıpa tıp aynı olması
nadirattandır. Ancak bu harfî/literal tercüme yoluyla olabilir. Örneğin
Arapça ‘içiyor (yeşrabu)’ kelimesi, bazı Arap halk deyişlerinde ‘çapa’,
‘sigara’, ‘deniz’ ve ‘dirsek’ gibi kelimelerle uyum içerisinde kullanılabilir.37
Ancak bu ifadeler kelimesi kelimesine başka bir dile tercüme edilse veya
fasih dile ya da başka bir Arap lehçesine aktarılsa şaşkınlık uyandırır ve alay
konusu olurdu. Örneğin ‘yer fıstığı (Fûl es-Sûdânî)’, İngilizcede ‘monkey nut’
olarak isimlendirilmektedir. Eğer bu İngilizce ifadeyi Arapçaya kelimesi
kelimesine çevirsek ve ‘monkey nut (maymun yemişi)’ desek, bundan kimse
bir şey anlamaz. Yine İngilizler, (aynı zamanda güvercin yuvası anlamına da
gelen) ‘pigeonhole’ kelimesini, mektup gibi evrakların içine konduğu
33 Tartışma, münakaşa, kanıt vb. anlamlara gelmektedir. (çevirenin notu)
34 Lehrer, Semantic Fields, s. 174.
35 Alston, Theory of Meaning, s. 13
36 Geniş birli için bkz: Coseriu, Linguistics and Semantics, s. 129-130.
37 ‘Yeşrabu’ kelimesi ‘çapa’ anlamındaki ‘makleb’ kelimesiyle birlikte deyim olarak, ‘aldatılmak,
kandırılmak’ anlamına gelmektedir. ‘Sigara’ kelimesiyle birlikte, dilimizde de kullanılan ‘sigara
içmek’ anlamındadır. ‘Yeşrabu mine’l-bahr’ ifadesi de ‘ne yaparsa yapsın, olanı kabul etmekten
başka yolu yok!’ demektir. ‘Yeşrabu min kiyânihî’ ifadesi ise, ‘çok büyük zorluklarla karşılaştı’
anlamına gelmektedir. (çevirenin notu)
Ahmet Muhtar ÖMER
masanın çekmecesine delalet etmesi için kullanmaktadır. Şayet bu kelime
Arapçaya aktarılmış olsa, aynı çekmeceye işaret etmek için mesela ‘güvercin
yuvası (beytü’l-hammâme)’ denilse, bu ifade Arapçadaki çekmece
kelimesinin anlamını kesinlikle karşılamaz.
Sayfa | 206
2. Bu teori, morfolojik ve gramatik özelliklerin açıklanmasına önem
verir ve bu özellikleri de kelimenin kullanıldığı bağlamlarının
sınırlandırılmasında kullanır. Örneğin ‘cat’ kelimesi, şu cümlelerde olduğu
gibi ya ‘the’ tarif edatından sonra gelir; “The cat caught the mouse” (kedi
fareyi yakaladı) ya da ‘iyelik zamiri’nden sonra gelir; “I bought fish for my
cat” (kedime balık aldım).
Aynı şekilde ‘argue’ ve ‘strong’ kelimeleri de şu şekilde morfolojik bir
dizim içerisinde gelirler;
• Fiil–hâl şeklinde; He argued strongly (Güçlü bir şekilde delil sundu).
• İsim–isim şeklinde; The strength of his argument was considerable
(Onun delilinin gücü kayda değerdi).
• İsim–fiil şeklinde; His argument was strengthened by the fact he
cited (onun delili, ortaya koyduğu kanıtlarla güçlendirildi).38
Firth, kelimelerin düzenli birlikteliği anlamına gelen eşdizimliliğin şu iki
kısmını birbirinden ayırmaktadır:
a- Farklı birçok söz türünde oldukça sık bulunan basit eşdizimlilik,
b- Bazı özel hallerde ve belirli bir kısım yazarların üslubunda
bulunan istisnai eşdizimlilik.39
Eşdizimsel tahlil (et-tahlîlü’r-rasfî) ile gramatik tahlil (et-tahlîlü’n-nahvî)
arasında fark vardır; gramatik tahliller, aralarında önemli anlamsal ilişkiler
olmayan binlerce kelimeyi kapsayan (isim, fiil ve sıfattan oluşan) ‘kelime
grupları’ ile ilgilenirken, eşdizimsel tahliller ise aralarında önemli anlamsal
ilişkiler bulunan müfret kelimelerle ilgilenmektedir.40
3. Bir cümle ancak, nahiv kurallarına uygun olarak kurulduğu,
cümlenin kelimelerinin birbirlerine uygunluğuna riayet edildiği ve o dili
kullanan insanlar o cümleyi kullanıp uygun bir şekilde yorumladıkları
38 Alston, Theory of Meaning, s. 13.
39 Lehrer, Semantic Fields, s. 174.
40 Alston, Theory of Meaning, s. 13.